سورة مريم

19. Meryem suresi
Meryem

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

كٓـهٰيٰعٓصٓۜ

Kaf, ha, ya, ayn, sad.

Rabb'inin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir.

ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ

Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya.

O, içten bir seslenişle Rabb'ine seslenmişti.

اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ

İz nada rabbehu nidaen hafiyya.

"Rabb'im! Gerçekten ben iyice güçten kesildim. Saçım başım ağardı. Ve Rabb'im, Sana ettiğim dualarım hiç karşılıksız kalmadı."

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ

Kale rabbi inni ve henel azmu minni veştealer re'su şeyben ve lem ekun bi duaike rabbi şakıyya.

"Gerçekten, benden sonra yerime geçeceklerden çok endişeliyim. Hanımım da kısır. Onun için bana katından bir veli bağışla."

وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ

Ve inni hıftul mevaliye min verai ve kanetimreeti akıran feheb li min ledunke veliyya.

"Bana ve Yakub soyuna mirasçı olsun. Rabb'im, onu hoşnut olunan kıl."

يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ

Yerisuni ve yerisu min ali ya'kube vec'alhu rabbi radıyya.

"Ey Zekeriya! Biz, sana ismi Yahya olan ve daha önce dengi görülmemiş bir oğul müjdeliyoruz."

يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ

Ya zekeriyya inna nubeşşiruke bi gulaminismuhu yahya lem nec'al lehu min kablu semiyya.

"Rabbim! Hanımım kısır, ben de ayakta duramayacak kadar yaşlanmışken, benim nasıl bir oğlum olabilir?" dedi.

قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ

Kale rabbi enna yekunu li gulamun ve kanetimreeti akıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyya.

"Haklısın, ne var ki senin Rabb'in böyle olmasını buyurdu." Ve "Bu Benim için kolaydır. Bundan önce de seni, sen hiçbir şey değilken yarattım." dedi.

قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً

Kale kezalik, kale rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey'a.

"Rabbim! Bana bir ayet ver!" dedi. "Senin ayetin, sapasağlam olduğun halde aralıksız üç gece insanlarla konuşmayacak olmandır." buyurdu.

قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ

Kale rabbic'al li ayeh, kale ayetuke ella tukellimen nase selase leyalin seviyya.

Bunun üzerine mihraptan halkının karşısına çıktı. Onlara, sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti.

فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ

Fe harece ala kavmihi minel mihrabi fe evha ileyhim en sebbihu bukreten ve aşiyya.

"Ey Yahya! Kitap'ı kuvvetlice tut." O henüz çocukken ona hikmet verdik.

يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ

Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh, ve ateynahul hukme sabiyya.

Tarafımızdan yumuşak kalplilik ve zekat verdik. Ve o, takva sahibi oldu.

وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ

Ve hananen min ledunna ve zekah, ve kane tekıyya.

Anne ve babasına karşı birr sahibiydi. Karşı çıkan ve asilik eden biri değildi.

وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ

Ve berren bi valideyhi ve lem yekun cebbaren asıyya.

Doğduğu gün, öleceği gün ve canlı olarak yeniden diriltileceği gün onun üzerine selam olsun.

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟

Ve selamun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yub'asu hayya.

Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden ayrılarak, doğu tarafında bir yere çekilmişti.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ

Vezkur fil kitabı meryem, izintebezet min ehliha mekanen şarkıyya.

Sonra ailesi ile arasına bir perde çekti. O zaman, ona ruhumuzu gönderdik. Ona normal bir beşer yapısında temessül etti.

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ

Fettehazet min dunihim hicaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşeren seviyya.

"Senden Rahman'a sığınırım. Eğer takva sahibi isen." dedi.

قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ

Kalet inni euzu bir rahmani minke in kunte tekıyya.

"Ben sadece Rabb'inin elçisiyim." dedi. "Sana tertemiz bir oğul armağan etmek için geldim."

قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ

Kale innema ene resulu rabbiki li ehebe leki gulamen zekiyya.

"Benim nasıl bir oğlum olabilir? Bana kesinlikle bir beşer dokunmamışken. Ve ben kesinlikle iffetsiz değilim." dedi.

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ

Kalet enna yekunu li gulamun ve lem yemsesni beşerun ve lem eku bagıyya.

"İşte böyle." dedi. Rabbin: "O Bana kolaydır. Onu, insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılacağız." dedi." Bunun böyle olması karara bağlanmıştır."

قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ

Kale kezalik, kale rabbuki huve aleyye heyyin, ve li nec'alehu ayeten lin nasi ve rahmeten minna, ve kane emren makdıyya.

Ona hamile kaldı ve gözden uzak bir yere çekildi.

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ

Fe hamelethu fentebezet bihi mekanen kasıyya.

Sonra doğum sancısı onu bir hurma ağacının gövdesine sığınmaya mecbur etti. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim." dedi.

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ

Fe ecae hel mehadu ila ciz'ın nahleh, kalet ya leyteni mittu kable haza ve kuntu nesyen mensiyya.

Sonra altından ona "Üzülme." diye bir ses geldi: "Rabb'in, senin alt tarafında olanı şerefli kılmıştır."

فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ

Fe nadaha min tahtiha ella tahzeni kad ceale rabbuki tahteki seriyya.

"Hurma ağacını silkele. Üzerine olmuş taze hurmalar dökülsün."

وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ

Ve huzzi ileyki bi ciz'ın nahleti tusakıt aleyki rutaben ceniyya.

"Artık ye ve iç. Gözün aydın olsun! Eğer beşerlerden biri ile karşılaşırsan; ben Rahman'a savm adadım, bu nedenle bugün hiç kimse ile konuşmayacağım de."

فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ

Fe kuli veşrabi ve karri ayna, fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kuli inni nezertu lir rahmani savmen fe len ukellimel yevme insiyya.

Sonra onu kucaklayarak halka getirdi. Dediler ki: "Ey Meryem! Doğrusu sen olmayacak bir şey yaptın."

فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ

Fe etet bihi kavmeha tahmiluh, kalu ya meryemu lekad ci'ti şey'en feriyya.

"Ey Harun'un kız kardeşi! Doğrusu senin baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi."

يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ

Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev'in ve ma kanet ummuki begıyya.

Bunun üzerine, Meryem çocuğu işaret etti. Onlar: "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.

فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ

Fe eşaret ileyh, kalu keyfe nukellimu men kane fil mehdi sabiyya.

"Kuşkusuz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitap verdi ve beni Nebi yaptı." dedi.

قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ

Kale inni abdullah, ataniyel kitabe ve cealeni nebiyya.

"Ve beni bulunduğum her yerde mübarek kıldı. Ve yaşadığım sürece bana salatı ve zekatı tavsiye etti. "

وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ

Ve cealeni mubareken eyne ma kuntu ve evsani bis salati vez zekati ma dumtu hayya.

"Ve anneme karşı birr yaptı. Ve beni bir zorba, bir isyankar yapmadı."

وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ

Ve berren bi valideti ve lem yec'alni cebbaren şakıyya.

"Doğurulduğum gün, öleceğim gün ve canlı olarak diriltileceğim gün, selam benim üzerimedir."

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ

Ves selamu aleyye yevme vulidtu ve yevme emutu ve yevme ub'asu hayya.

İşte hakkında tartıştıkları Meryem oğlu Îsa hakkında söylenecek gerçek söz budur.

ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ

Zalike isebnu meryem, kavlel hakkıllezi fihi yemterun.

Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O, her şeyden münezzehtir. Allah bir şeyin olmasına karar verdiği zaman ona "Ol." der, o da olur.

مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ

Ma kane lillahi en yettehıze min veledin subhaneh, iza kada emren fe innema yekulu lehu kun fe yekun.

Allah, benim de Rabb'im sizin de Rabb'inizdir. O halde, O'na kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur.

وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

Ve innallahe rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

Bundan sonra gruplar kendi aralarında çekişmeye başladılar. Büyük günde bütün gerçekler ortaya çıktığı zaman, o Kafirlerin vay haline.

فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine keferu min meşhedi yevmin azim.

Bize gelecekleri gün, onlara gerçekler işittirilir ve gösterilir. Ne var ki zalimler, bugün apaçık bir şaşkınlık içindeler.

اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

Esmi' bihim ve ebsır yevme ye'tunena lakiniz zalimunel yevme fi dalalin mubin.

Gaflet içinde olup, iman etmeyenleri, emrin yerine getirileceği pişmanlık günüyle uyar.

وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr, ve hum fi gafletin ve hum la yu'minun.

Yeryüzüne ve onun üzerindeki her şeye Biz varis olacağız. Ve onlar, yalnızca Bize döndürülecekler.

اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟

İnna nahnu nerisul arda ve men aleyha ve ileyna yurceun.

Kitap'ta İbrahim'i de an. O, sadık bir nebiydi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ

Vezkur fil kitabi ibrahim, innehu kane sıddikan nebiyya.

Babasına: "Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?" demişti.

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً

İz kale li ebihi, ya ebeti lime ta'budu ma la yesmau ve la yubsıru ve la yugni anke şey'a.

"Ey babacığım! Sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy. Ki seni dosdoğru olan yola ileteyim."

يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ

Ya ebeti inni kad caeni minel ilmi ma lem ye'tike fettebi'ni ehdike sıratan seviyya.

"Ey babacığım! Şeytana kulluk etme. Şeytan Rahman'a isyan eden biridir."

يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ

Ya ebeti la ta'budiş şeytan, inneş şeytane kane lir rahmani asıyya.

"Ey babacığım! Ben, Rahman'dan sana bir azap dokunur da bu durumda şeytan için bir veli olursun diye korkuyorum."

يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ

Ya ebeti inni ehafu en yemesseke azabun miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya.

"Ey İbrahim! Sen, benim ilahlarıma değer vermiyor musun? Eğer vazgeçmezsen kesinlikle seni taşlarım. Şimdi uzun bir süre gözüme görünme." dedi.

قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ

Kale e ragıbun ente an aliheti ya ibrahim, lein lem tentehi le ercumenneke vehcurni meliyya.

"Sana selam olsun. Seni affetmesi için Rabb'imden bağışlanma dileyeceğim. Kuşkusuz O, bana çok lütufkardır."

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ

Kale selamun aleyk, se estagfiru leke rabbi, innehu kane bi hafiyya.

"Sizden ve Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz şeylerden uzak durup, yalnızca Rabb'ime dua edeceğim. Umulur ki, Rabb'ime ettiğim dualar sayesinde mahrum olmam."

وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ

Ve a'tezilukum ve ma ted'une min dunillahi ve ed'u rabbi, asa ella ekune bi duai rabbi şakıyya.

Onlardan ve onların Allah'ın yanı sıra kulluk ettiklerinden ayrılınca, Biz, ona İshak'ı ve torunu Yakub'u bağışladık. Hepsini nebi yaptık.

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ

Fe lemma'tezelehum ve ma ya'budune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya'kub ve kullen cealna nebiyya.

Ve rahmetimizden onlara lutfettik. Onların doğrulukla anılmalarını sağladık.

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟

Ve vehebna lehum min rahmetina ve cealna lehum lisane sıdkın aliyya.

Kitap'ta Musa'yı da an. O, muhles bir resul, bir nebiydi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ

Vezkur fil kitabi musa, innehu kane muhlesan ve kane resulen nebiyya.

Ve Tur'un sağ tarafından ona seslendik. Onu, özel konuşmak için yaklaştırdık.

وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ

Ve nadeynahu min canibit turil eymeni ve karrebnahu neciyya.

Ona rahmetimizden bir nebi olarak kardeşi Harun'u armağan ettik.

وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ

Ve vehebna lehu min rahmetina ehahu harune nebiyya.

Kitap'ta İsmail'i de an. O, sözüne sadık bir resul, bir nebiydi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ

Vezkur fil kitabi ismaile innehu kane sadıkal va'di ve kane resulen nebiyya.

Ve o kendisi ile birlikte olanlara salatı ve zekatı buyuruyordu. Ve o Rabb'inin yanında kendisinden hoşnut olunmuşlardandı.

وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ

Ve kane ye'muru ehlehu bis salati vez zekati ve kane inde rabbihi mardıyya.

Kitap'ta İdris'i de an. O, çok sadık bir nebiydi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ

Vezkur fil kitabi idrise innehu kane sıddikan nebiyya.

Onu yüce bir mekana yükselttik.

وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ

Ve refa'nahu mekanen aliyya.

İşte bunlar, Allah'ın nimetlendirdiği nebilerdendi. Âdem'in neslinden ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail'in soyundan ve doğru yola ilettiğimiz ve seçtiklerimizdendir. Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ

Ulaikellezine en'amallahu aleyhim minen nebiyyine min zurriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhin ve min zurriyyeti ibrahime ve israile ve mimmen hedeyna vectebeyna, iza tutla aleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya.

Bundan sonra arkalarından gelen sonraki nesil, salatı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Yakında kötülükleri kendilerine dönecektir.

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ

Fe halefe min ba'dihim halfun edaus salate vettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne gayya.

Ancak tevbe edip, iman eden ve salihatı yapanlar hariç. İşte onlar Cennet'e girecekler ve onlara hiçbir şekilde haksızlık yapılmayacaktır.

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ

İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ulaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey'a.

Rahman, kullarına gıyaben Adn Cennetleri söz verdi. Kuşkusuz O'nun sözü gerçekleşecektir.

جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ

Cennati adninilleti vaader rahmanu ibadehu bil gayb, innehu kane va'duhu me'tiyya.

Onlar, orada boş söz işitmezler. Ancak "selam" işitirler. Ve orada, onların sabah akşam rızıkları vardır.

لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ

La yesmeune fiha lagven illa selama, ve lehum rızkuhum fiha bukreten ve aşiyya.

İşte bu, kullarımızdan takva sahibi olanlara miras olarak vereceğimiz Cennet'tir.

تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ

Tilkel cennetulleti nurisu min ibadina men kane takıyya.

Biz, Rabb'inin emri olmaksızın inmeyiz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunların arasında olan her şey O'na aittir. Rabb'in unutkan değildir.

وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ

Ve ma netenezzelu illa bi emri rabbik, lehu ma beyne eydina ve ma halfena ve ma beyne zalik, ve ma kane rabbuke nesiyya.

Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabb'idir. Öyle ise yalnızca O'na kul ol ve kulluğunda sabırlı ol. İsmi O'nunla anılmaya değer bir başkasını biliyor musun?

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟

Rabbus semavati vel ardı ve ma beynehuma fa'budhu vastabir li ibadetih, hel ta'lemu lehu semiyya.

İnsan: "Öldükten sonra gerçekten yeniden diriltilecek miyim?" diyor.

وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ

Ve yekulul insanu e iza ma mittu le sevfe uhracu hayya.

Oysaki daha önce hiçbir şey değilken, kendisini yoktan var ettiğimizi düşünmüyor mu?

اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً

E ve la yezkurul insanu enna halaknahu min kablu ve lem yeku şey'a.

Rabb'ine ant olsun ki, onları ve şeytanları kesinlikle bir araya toplayacağız. Sonra onları Cehennem'in kenarında diz üstü çökmüş olarak hazır tutacağız.

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ

Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyatine summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyya.

Sonra, her topluluktan, Rahman'a karşı kim başkaldırmışsa onları mutlaka ortaya çıkaracağız.

ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ

Summe le nenzianne min kulli şiatin eyyuhum eşeddu aler rahmani ıtiyya.

Sonra Biz, onu kimlerin hak ettiğini elbette daha iyi biliriz.

ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ

Summe le nahnu a'lemu billezine hum evla biha sıliyya.

Sizden oraya gelmeyecek hiç kimse yoktur. Bu Rabb'inin üzerine aldığı kesinleşmiş bir yargıdır.

وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ

Ve in minkum illa variduha, kane ala rabbike hatmen makdıyya.

Sonra Biz takva sahiplerini kurtuluşa erdireceğiz. Ve zalimleri, orada diz üstü çökmüş halde bırakacağız.

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ

Summe nuneccillezinettekav ve nezeruz zalimine fiha cisiyya.

Açıklayıcı kanıt içeren ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, Kafirler, iman edenlere; "İki gruptan hangisi konumu itibariyle daha hayırlı, çevresi bakımından daha itibarlıdır?" dediler.

وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ

Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalellezine keferu lillezine amenu eyyul ferikayni hayrun makamen ve ahsenu nediyya.

Oysa onlardan önce, mal ve gösterişçe daha iyi olan nice nesilleri yok ettik.

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً

Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum ahsenu esasen ve ri'ya.

De ki: "Kim sapkınlıkta ise, Rahman, ona vaat edilen şeyi; azabı veya Sa'at'i görecekleri zamana kadar, zamanı uzatarak süre tanır. Böylece kimin yerce daha kötü ve taraftarca daha zayıf olduğunu yakında bilecekler."

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً

Kul men kane fid dalaleti fel yemdud lehur rahmanu medda, hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah, fe se ya'lemune men huve şerrun mekanen ve ad'afu cunda.

Allah, doğru yola yönelenleri, doğru yola iletir. Yapılmış iyi ve yararlı işler Rabb'inin yanında hem karşılık bakımından hem de sonuç bakımından hayırlı olandır.

وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ

Ve yezidullahullezinehtedev huda, vel bakıyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun meredda.

Ayetlerimizi inkar edip, yine de "Bana kesinlikle mal ve evlat verilecek." diyen kimseyi görüyor musun?

اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ

E fe raeytellezi kefere bi ayatina ve kale le uteyenne malen ve veleda.

O, gaybı mı biliyor? Yoksa Rahman'dan bir söz mü aldı?

اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ

Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmani ahda.

Hayır! Onun söylediklerini yazacağız. Ve ona azabı uzattıkça uzatacağız.

كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ

Kella, se nektubu ma yekulu ve nemuddu lehu minel azabi medda.

Ve onun söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız. Ve o Bize tek başına gelecek.

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً

Ve nerisuhu ma yekulu ve ye'tina ferda.

Ve onlar, kendileri için bir izzet olsun diye Allah'tan başka ilahlar edindiler.

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ

Vettehazu min dunillahi aliheten li yekunu lehum ızza.

Hayır! İlah edinilenler, onların kulluklarını inkar edecekler ve onlara düşman kesilecekler.

كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟

Kella, se yekfurune bi ibadetihim ve yekunune aleyhim dıdda.

Görmüyor musun? Biz, Kafirlerin üzerine, onları tahrik ederek kışkırtan şeytanları saldık.

اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ

E lem tere enna erselneş şeyatine alel kafirine teuzzuhum ezza.

Öyleyse onlar için acele etme. Onların günlerinin hesabını yapıyoruz.

فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ

Fe la ta'cel aleyhim, innema neuddu lehum adda.

O gün takva sahiplerini Rahman'ın huzurunda konuk olarak toplayacağız.

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ

Yevme nahşurul muttekine iler rahmani vefda.

Mücrimleri de susamış olarak Cehenneme süreceğiz.

وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ

Ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda.

Rahman'ın yanında bir "ahd" edinmiş olan kimse hariç, bir şefaate sahip olamayacaklar.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ

La yemlikuneş şefaate illa menittehaze inder rahmani ahda.

"Rahman bir çocuk edindi." dediler.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ

Ve kaluttehazer rahmanu veleda.

Ant olsun ki, siz çok kötü bir iddiada bulundunuz.

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ

Lekad ci'tum şey'en idda.

Neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü ile devrilecekti.

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ

Tekadus semavatu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibalu hedda.

Rahman'a bir çocuk isnat ettiler diye.

اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ

En deav lir rahmani veleda.

Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz.

وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ

Ve ma yenbagi lir rahmani en yettehıze veleda.

Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahman'a yalnızca kul olarak gelecek.

اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ

İn kullu men fis semavati vel ardı illa atir rahmani abda.

Ant olsun ki, onların tamamını kuşatmış ve bir bir tespit etmiştir.

لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ

Lekad ahsahum ve addehum adda.

Onların hepsi, Kıyamet günü O'na tek başına gelecektir.

وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً

Ve kulluhum atihi yevmel kıyameti ferda.

İman eden ve salihatı yapanları, Rahman sevilenler kılacaktır.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ

İnnellezine amenu ve amilus salihati se yec'alu lehumur rahmanu vudda.

Böylece Biz onu, kendisi ile takva sahiplerini müjdelemen ve inat eden bir halkı uyarabilmen için senin dilinde kolaylaştırdık.

فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ

Fe innema yessernahu bi lisanike li tubeşşire bihil muttekine ve tunzire bihi kavmen ludda.

Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Onlardan herhangi birilerinin varlığını hissediyor musun? Veya onlardan en küçük bir ses duyabiliyor musun?

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً

Ve kem ehlekna kablehum min karn, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikza.