سورة المؤمنون

23. Müminun suresi
İnananlar

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ

Kad eflehal mu'minun.

Onlar, salatlarında huşu içinde olan kimselerdir.

اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ

Ellezine hum fi salatihim haşiun.

Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ

Vellezine hum anil lagvi mu'ridun.

Ve onlar, zekat için çalışanlardır.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ

Vellezine hum liz zekati failun.

Ve onlar, ırzlarını korurlar.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ

Vellezine hum li furucihim hafizun.

Eşleri veya yeminle sahip oldukları hariç. Bundan dolayı kınanmazlar.

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ

İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum fe innehum gayru melumin.

Kim bunun ötesinde bir şey isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ

Fe menibtega verae zalike fe ulaike humul adun.

Onlar, kendilerine verilen emanetler için sözlerine bağlı kalan kimselerdir.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

Vellezine hum li emanatihim ve ahdihim raun.

Onlar, salatlarını koruyan kimselerdir.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

Vellezine hum ala salavatihim yuhafızun.

İşte onlar varis olanlardır.

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ

Ulaike humul varisun.

Onlar, Firdevse varis olacaklar ve orada sürekli kalacaklardır.

اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

Ellezine yerisunel firdevs, hum fiha halidun.

Ant olsun ki, insanı çamurun özünden yarattık.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ

Ve lekad halaknal insane min sulaletin min tin.

Sonra onu güvenli ve sağlam bir mekanda bir nutfe kıldık.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ

Summe cealnahu nutfeten fi kararin mekin.

Sonra nutfeyi bir alaka olarak yarattık. Alakayı da mudğa olarak yarattık. Mudğadan da kemikleri yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla şekillendirdik. Yaratıcıların en iyisi olan Allah ne yücedir.

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızamen fe kesevnel izame lahmen summe enşe'nahu halkan ahar, fe tebarekallahu ahsenul halikin.

Sonra kuşku yok ki bunun ardından öleceksiniz.

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ

Summe innekum ba'de zalike le meyyitun.

Sonra kuşkusuz siz Kıyamet Günü diriltileceksiniz.

ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ

Summe innekum yevmel kıyameti tub'asun.

Ant olsun ki üzerinizde yolların yedisini yarattık. Ve Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ

Ve lekad halakna fevkakum seb'a taraika ve ma kunna anil halkı gafilin.

Gökten kararınca su indirdik. Ve onu yeryüzünde yerleştirdik. Kuşkusuz Biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz.

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ

Ve enzelna mines semai maen bi kaderin fe eskennahu fil ardı ve inna ala zehabin bihi le kadirun.

Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm cennetleri meydana getirdik. Keza, oralarda yemekte olduğunuz pek çok meyve çeşitleri vardır.

فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ

Fe enşe'na lekum bihi cennatin min nahilin ve a'nab, lekum fiha fevakihu kesiretun ve minha te'kulun.

Tur-i Sina'da, yağ elde edilen ve aynı zamanda katık olarak yenen ağaç yetiştirdik.

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ

Ve şecereten tahrucu min turi seynae tenbutu bid duhni ve sıbgın lil akilin.

Hayvanlardan da sizin için alınacak dersler vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiriyoruz. Ve onlarda sizin için pek çok yararlar vardır. Ve onlardan yersiniz.

وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ

Ve inne lekum fil en'ami le ibreh, nuskikum mimma fi butuniha ve lekum fiha menafiu kesiretun ve minha te'kulun.

Onları ve gemileri taşıma aracı olarak kullanırsınız.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟

Ve aleyha ve alel fulki tuhmelun.

Ant olsun ki Biz, Nuh'u halkına gönderdik. "Ey halkım! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Hala takva sahibi olmayacak mısınız?" dedi.

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ

Ve lekad erselna nuhan ila kavmihi fe kale ya kavmi' budullahe ma lekum min ilahin gayruh, e fe la tettekun.

Bunun üzerine halkından Kafir meleler: "Bu, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değildir. Size karşı üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah isteseydi mutlaka melekler indirirdi. Geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey duymadık." dediler.

فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ

Fe kalel meleullezine keferu min kavmihi ma haza illa beşerun mıslukum yuridu en yetefaddale aleykum, ve lev şaallahu le enzele melaikeh, ma semi'na bi haza fi abainel evvelin.

"O ancak cinlenmiş bir adamdır. O halde kesinlikle bir süre bekleyin."

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ

İn huve illa raculun bihi cinnetun fe terabbasu bihi hatta hin.

Nuh: "Rabb'im! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ

Kale rabbinsurni bima kezzebun.

Bunun üzerine Biz, ona: "Gözetimimiz altında vahyimiz ile bildirdiğimiz gibi gemi yap." diye vahyettik. Böylece emrimiz gereği Tennur kaynadığı zaman hemen ona her cinsten eşler olarak iki adet ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında önceden hüküm verilenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Benden bir dilekte bulunma. Onlar boğulacak olanlardır.

فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

Fe evhayna ileyhi enısnaıl fulke bi a'yunina ve vahyina fe iza cae emruna ve faret tennuru fesluk fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve la tuhatıbni fillezine zalemu, innehum mugrakun.

Sen ve seninle birlikte olanlar gemiye bindiğiniz zaman: "Zalim halktan bizi kurtaran Allah'a hamdolsun." de.

فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillahillezi neccana minel kavmiz zalimin.

Ve de ki: "Rabbim! Beni kutlu, bereketli bir yere indir. Ve Sen doğru yere yerleştireceklerin en hayırlısısın."

وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ

Ve kul rabbi enzilni munzelen mubareken ve ente hayrul munzilin.

Bunda kesinlikle ayetler vardır. Ve Biz kesinlikle sınayanlarız.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ

İnne fi zalike le ayatin ve in kunna le mubtelin.

Sonra onların ardından başka bir nesil ortaya çıkardık.

ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ

Summe enşe'na min ba'dihim karnen aharin.

Onlara, kendi içlerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur, hala takva sahibi olmayacak mısınız?" diyen bir Resul gönderdik.

فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟

Fe erselna fihim resulen minhum eni'budullahe ma lekum min ilahin gayruh, e fe la tettekun.

Dünya hayatında refaha kavuşturduğumuz, Kafirlik eden ve ahirete kavuşmayı yalanlayan kavminin meleleri: "Bu da sizin gibi bir beşerdir. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor." dediler.

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

Ve kalel meleu min kavmihillezine keferu ve kezzebu bi likail ahıreti ve etrafnahum fil hayatid dunya ma haza illa beşerun mislukum ye'kulu mimma te'kulune minhu yeşrebu mimma teşrabun.

"Eğer siz, sizden hiçbir farkı olmayan böyle bir beşere uyacak olursanız, kesinlikle hüsrana uğrarsınız.

وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ

Ve lein eta'tum beşeren mislekum innekum izen le hasirun.

"Sizi; ölüp, toprak ve kemik haline geldikten sonra, yeniden diriltileceğinizle mi uyarıyor?"

اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ

E yaıdukum ennekum iza mittum ve kuntum turaben ve izamen ennekum muhracun.

"Yazık, yazık! Uyarıldığınız şey, hiç olacak şey mi?"

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ

Heyhate heyhate lima tuadun.

"Hayat, yalnızca bu dünyadan ibarettir. Yaşarız ve ölürüz. Yeniden diriltilecek değiliz."

اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ

İn hiye illa hayatuned dunya nemutu ve nahya ve ma nahnu bi meb'usin.

O, uydurduğu yalanı Allah'a dayandıran bir kimsedir. Ona inanacak değiliz."

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ

İn huve illa raculuniftera alallahi keziben ve ma nahnu lehu bi mu'minin.

"Rabbim! Yalanlamaları nedeniyle bana yardım et." dedi.

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ

Kale rabbinsurni bima kezzebun.

Allah: "Pek yakında kesinlikle pişman olacaklar." dedi.

قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ

Kale amma kalilin le yusbihunne nadimin.

Derken, kaçınılmaz bir gerçek olarak sayha onları yakalayıverdi. Böylece onları çerçöp yaptık. Zalim halk yok oldu.

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnahum gusaen, fe bu'den lil kavmiz zalimin.

Sonra, onların ardından başka nesiller getirdik.

ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ

Summe enşe'na min ba'dihim kurunen aharin.

Hiçbir ümmet ecelini öne alamaz ve erteleyemez.

مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ

Ma tesbiku min ummetin eceleha ve ma yeste'hırun.

Sonra ardı ardına elçilerimizi gönderdik. Her ümmet, kendilerine gelen resulleri yalanladı. Biz de onları ardı sıra devirdik. Ve onları halkın dilinde hadis konusu yaptık. İnanmayan halk uzak olsun.

ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

Summe erselna rusulena tetra, kullema cae ummeten resuluha kezzebuhu fe etba'na ba'dahum ba'dan ve cealnahum ehadis, fe bu'den li kavmin la yu'minun.

Sonra da Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir görevle gönderdik;

ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ

Summe erselna musa ve ehahu harune bi ayatina ve sultanin mubin.

Firavun ve melelerine. Ancak onlar kibirlendiler. Büyüklük taslayan bir halk oldular.

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ

İla fir'avne ve meleihi festekberu ve kanu kavmen alin.

Sonra da: "Bizden farkı olmayan, üstelik halkı da bize kulluk eden bu iki beşere mi inanacağız?" dediler.

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ

Fe kalu e nu'minu li beşereyni mislina ve kavmuhuma lena abidun.

Onları yalanladılar. Ve helak edilenlerden oldular.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ

Fe kezzebuhuma fe kanu minel muhlekin.

Ve ant olsun, onlar doğru yolu bulsunlar diye Musa'ya Kitap'ı verdik.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Ve lekad ateyna musel kitabe leallehum yehtedun.

Meryem oğlunu ve annesini bir ayet kıldık. Ve ikisini, suyu olan yerleşime uygun bir tepeye yerleştirdik.

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟

Ve cealnebne meryeme ve ummehu ayeten ve aveynahuma ila rabvetin zati kararin ve main.

Ey resuller! Helal ve temiz şeylerden yiyin. Ve salihatı yapın. Kuşkusuz yaptığınız şeyleri bilirim.

يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

Ya eyyuher rusulu kulu minet tayyibati va'melu saliha, inni bima ta'melune alim.

Bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabb'inizim. O halde bana karşı takva sahibi olun.

وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

Ve inne hazihi ummetukum ummeten vahıdeten ve ene rabbukum fettekun.

Sonra işlerini aralarında parça parça ettiler. Her bir grup kendine olanla yetinmektedir.

فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Fe tekattau emrehum beynehum zubura, kullu hızbin bima ledeyhim ferihun.

Artık onları belli bir süreye kadar aymazlıkları ile baş başa bırak!

فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ

Fe zerhum fi gamratihim hatta hin.

Mal ve oğullarla onlara iyilik yaptığımızı mı sanıyorlar?

اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ

E yahsebune ennema numidduhum bihi min malin ve benin.

Hayırlarını çabuklaştırdığımızı mı sanıyorlar. Hayır, gerçeği kavrayacak bilinçte değiller.

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ

Nusariu lehum fil hayrat bel la yeş'urun.

Rabb'lerine karşı derin saygı duyan kimseler, O'nu incitmekten çekinirler.

اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ

İnnellezine hum min haşyeti rabbihim muşfikun.

Onlar, Rabb'lerinin ayetlerine inanırlar.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ

Vellezine hum bi ayati rabbihim yu'minun.

Onlar, Rabb'lerine şirk koşmazlar.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ

Vellezine hum bi rabbihim la yuşrikun.

Rabb'lerine döneceklerinin bilinciyle, derin bir saygı içinde vermeleri gerekenleri verirler.

وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ

Vellezine yu'tune ma atev ve kulubuhum veciletun ennehum ila rabbihim raciun.

İşte onlar, hayırlarda yarışırlar ve onda öncülük ederler.

اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

Ulaike yusariune fil hayrati ve hum leha sabikun.

Hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla sorumlu tutmayız. Nezdimizde gerçeği söyleyen bir kitap vardır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve la nukellifu nefsen illa vus'aha ve ledeyna kitabun yantıku bil hakkı ve hum la yuzlemun.

Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onlar, başka işlerle uğraşıp durmaktadırlar.

بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

Bel kulubuhum fi gamratin min haza ve lehum a'malun min duni zalike hum leha amilun.

Nihayet varlıklılarını azapla yakaladığımızda, hemen feryat etmeye başlarlar.

حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ

Hatta iza ehazna mutrafihim bil azabi iza hum yec'erun.

Bugün boşuna feryat etmeyin. Kesinlikle Bize karşı size yardım olunmaz.

لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ

La tec'erul yevme innekum minna la tunsarun.

Vaktinde ayetlerimiz size okunduğunda siz onları hiçe sayıyordunuz.

قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ

Kad kanet ayati tutla aleykum fe kuntum ala a'kabikum tenkisun.

Ayetlerime karşı büyüklük taslayarak, geceleri toplanıp saçma sapan değerlendirmeler yapıyordunuz.

مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ

Mustekbirine bihi samiran tehcurun.

Onlar, hala sözün üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş bir şey mi geldi?

اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ

E fe lem yeddebberul kavle em caehum ma lem ye'ti abaehumul evvelin.

Yoksa resullerinin nasıl birisi olduğunu bilmiyorlar da onun için mi onu reddediyorlar?

اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ

Em lem ya'rifu resulehum fe hum lehu munkirun.

Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, onlara, Hakk ile geldi. Ne var ki onların çoğu Hakk'tan hoşlanmıyorlar.

اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Em yekulune bihi cinneh, bel caehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı karihun.

Eğer Hakk onların hevalarına göre belirlenseydi gökler, yer ve onların içindekiler bozguna uğrardı. Hayır, faydalarına olacak zikirlerini getirdik. Ne var ki onlar faydalarına olan zikirden yüz çevirenlerdir.

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ

Ve levittebeal hakku ehvaehum le fesedetis semavatu vel ardu ve men fi hinn, bel eteynahum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu'ridun.

Yoksa onlardan bir karşılık mı bekliyorsun? Rabbinin vereceği karşılık daha hayırlıdır. O rızıklandıranların en hayırlısıdır.

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

Em tes'eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur razikin.

Kuşkusuz sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Ve inneke le ted'uhum ila sıratın mustakim.

Kuşkusuz ahirete inanmayanlar, bu doğru yoldan sapanlardır.

وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ

Ve innellezine la yu'minune bil ahıreti anis sıratı le nakibun.

Onlara, rahmet edip sıkıntılarını gidersek, yine de azgınlıklarına devam ederler.

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Ve lev rahımnahum ve keşefna ma bihim min durrin le leccu fi tugyanihim ya'mehun.

Ant olsun, onları azap ile yakaladık. Ancak Rabbleri için uslanmadılar ve tezarruda bulunmadılar.

وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

Ve lekad ehaznahum bil azabi fe mestekanu li rabbihim ve ma yetedarreun.

Ne var ki üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman, bütün ümitleri boşa çıkacaktır.

حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟

Hatta iza fetahna aleyhim baben za azabin şedidin iza hum fihi mublisun.

Size; işitme, görme ve ef'ide veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ

Ve huvellezi enşee lekumus sem'a vel ebsara vel ef'ideh, kalilen ma teşkurun.

Sizi yeryüzünde çoğaltan O'dur. Ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ve huvellezi zereekum fil ardı ve ileyhi tuhşerun.

Hayat veren de ve öldüren de O'dur. Gece ve gündüzün oluşması O'nun yasalarına göredir. Siz hala aklınızı kullanmayacak mısınız?

وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Ve huvellezi yuhyi ve yumitu ve lehuhtilaful leyli ven nehar, e fe la ta'kılun.

Ancak onlar öncekilerin dediklerinin aynısını dediler.

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ

Bel kalu misle ma kalel evvelun.

Dediler ki: "Ölüp de toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı diriltileceğiz?"

قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

Kalu e iza mitna ve kunna turaben ve izamen e inna le meb'usun.

"Ant olsun ki bize yapılan bu uyarı, daha önce atalarımıza da yapılmıştı. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir."

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

Lekad vuıdna nahnu ve abauna haza min kablu in haza illa esatirul evvelin.

De ki: "Söyleyin bakalım, yeryüzü ve onda bulunanlar kime aittir?"

قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Kul li menil ardu ve men fiha in kuntum ta'lemun.

"Allah'a aittir." diyecekler. De ki: "Hala öğüt almayacak mısınız?"

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Seyekulune lillah, kul e fe la tezekkerun.

De ki: "Yedi göğün ve muazzam arşın Rabb'i kimdir?"

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

Kul men rabbus semavatis seb'ı ve rabbul arşil azim.

"Allah'tır." diyecekler. De ki: "O halde takva sahibi olmayacak mısınız?"

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ

Seyekulune lillah, kul e fe la tettekun.

Sor bakalım: "Evrenin egemenliğine sahip olan, koruyup gözeten ve kendisine karşı kimsenin korunamayacağı kimdir? Biliyorsanız söyleyin!"

قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Kul men bi yedihi melekutu kulli şey'in ve huve yuciru ve la yucaru aleyhi in kuntum ta'lemun.

"Allah'tır." diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da aldanıyorsunuz?"

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ

Seyekulune lillah, kul fe enna tusharun.

Oysa onlara Hakkı sunuyoruz. Onlar ise kesinlikle yalanlamaktadırlar.

بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Bel eteynahum bil hakkı ve innehum le kazibun.

Allah, çocuk edinmemiştir. Ve O'nun yanı sıra bir ilah daha yoktur. Eğer olsaydı her ilah kendi yarattığı ile birlikte hareket eder ve kimisi kimisine üstün olurdu. Allah, onların niteledikleri şeylerden münezzehtir.

مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ

Mettehazallahu min veledin ve ma kane meahu min ilahin izen le zehebe kullu ilahin bima halaka ve le ala ba'duhum ala ba'd, subhanallahi amma yasıfun.

O, gizliyi de açığı da bilir. Onların şirk koştuklarından çok yücedir.

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

Alimil gaybi veş şehadeti fe teala amma yuşrikun.

De ki: "Rabbim! Eğer onlara uyarısı yapılan azabı bana göstereceksen;"

قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ

Kul rabbi imma turiyenni ma yuadun.

"Rabbim! Beni, o zalim halk içinde bırakma."

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

Rabbi fe la tec'alni fil kavmiz zalimin.

Kuşkusuz onları uyardığımız şeylere seni tanık yapmaya gücümüz yeter.

وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ

Ve inna ala en nuriyeke ma neıduhum le kadirun.

Kötülüğü en iyi şekilde sav. Biz, yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliyoruz.

اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

İdfa' billeti hiye ahsenus seyyieh, nahnu a'lemu bi ma yasıfun.

De ki: "Rabbim! Şeytanların etkilemelerinden Sana sığınırım."

وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ

Ve kul rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatin.

"Rabbim! Benimle yakınlık kurmalarından Sana sığınırım."

وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

Ve euzu bike rabbi en yahdurun.

Onlardan birine ölüm geldiği zaman, "Rabb'im beni hayata geri döndür." der.

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ

Hatta iza cae ehadehumul mevtu kale rabbirciun.

Böylece ihmal ettiğim salih işleri yaparım. Hayır! Kuşkusuz onun söylediği kesinlikle boş bir sözden ibarettir. Onların tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında bir berzah vardır.

لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Lealli a'melu salihan fima terektu kella, inneha kelimetun huve kailuha, ve min veraihim berzahun ila yevmi yub'asun.

Sura üfürüldüğü gün, artık ailenin, akrabanın bir yararı yoktur. Birbirlerinden soramazlar!

فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ

Fe iza nufiha fis suri fe la ensabe beynehum yevme izin ve la yetesaelun.

Kimlerin tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Fe men sekulet mevazinuhu fe ulaike humul muflihun.

Ve kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir; Cehennem'de sürekli kalıcıdırlar.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ

Ve men haffet mevazinuhu fe ulaikellezine hasiru enfusehum fi cehenneme halidun.

"Ateş yüzlerini yalar ve onlar, orada acıyla somurtup kalırlar."

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ

Telfehu vucuhehumun naru ve hum fiha kalihun.

Ayetlerim size okunduğunda; onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?

اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

E lem tekun ayati tutla aleykum fe kuntum biha tukezzibun.

Dediler ki: "Rabb'imiz! Azgınlığımıza yenilen sapkın bir halktık."

قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ

Kalu rabbena galebet aleyna şıkvetuna ve kunna kavmen dallin.

"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak zalim olduğumuz kesinleşmiş olur."

رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ

Rabbena ahricna minha fe in udna fe inna zalimun.

Dedi ki: "Sinin orada! Ben'den boşuna bir şey istemeyin!"

قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ

Kalahseu fiha ve la tukellimun.

Gerçek şu ki, kimi kullarım: "Rabb'imiz! Biz iman ettik; bizi bağışla, bize merhamet et, merhametlilerin en iyisi sensin." diyorlardı.

اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ

İnnehu kane ferikun min ibadi yekulune rabbena amenna fagfir lena verhamna ve ente hayrur rahımin.

"Siz ise onları alaya aldınız; öyle ki Benim öğütlerimi kulak ardı ettiniz. Onların haline gülüyordunuz."

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ

Fettehaztumuhum sıhriyyen hatta ensevkum zikri ve kuntum minhum tadhakun.

"Gerçek şu ki, bugün onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Onlar kazançlı çıkanlardır."

اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

İnni cezeytuhumul yevme bima saberu ennehum humul faizun.

Allah: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" dedi.

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

Kale kem lebistum fil ardı adede sinin.

"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Hesabını tutanlara sor!" dediler.

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

Kalu lebisna yevmen ev ba'da yevmin fes'elil addin.

"Sadece az bir süre kaldınız. Keşke o zaman bunu kavramış olsaydınız." dedi.

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Kale in lebistum illa kalilen lev ennekum kuntum ta'lemun.

"Yoksa sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"

اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

E fe hasibtum ennema halaknakum abesen ve ennekum ileyna la turceun.

"Şunu bilin ki, gerçek egemenlik sahibi olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. O şerefli arşın Rabb'idir."

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ

Fe tealallahul melikul hakk, la ilahe illa hu, rabbul arşil kerim.

Her kim, hakkında hiçbir burhan olmadığı halde, Allah'ın yanı sıra başka bir ilahtan istekte bulunursa, bilsin ki onun hesabı yalnızca Rabb'ine aittir. Kuşku yok ki Kafirler kurtuluşa eremezler.

وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

Ve men yed'u maallahi ilahen ahare la burhane lehu bihi fe innema hısabuhu inde rabbih, innehu la yuflihul kafirun.

Ve de ki: "Rabbim! Bağışla ve merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın."

وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ

Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur rahımin.