"Gerçek şu ki, Biz sana daha önce de lütufta bulunmuştuk."
"Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk."
Yemin olsun ki sana bir kez daha bir lütufta bulunmuştuk.
"Sana bir kez daha lütufta bulunduk."
"Gerçek şu ki, Biz sana daha önce de lütufta bulunmuştuk."
Sana bir iyiliğimiz daha olmuştu.
"Gerçek şu ki, sana, bir kez daha lütufta bulunmuştuk!"
ve zaten geçmişte bir kez daha sana (bu şekilde) ikramda bulunmuştuk.
"Yemin olsun, sana bir kez daha lütufta bulunmuştuk."
"Andolsun, biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk."
Şanıma andolsun ki, Biz sana diğer bir defa daha lütufta bulunmuştuk.
"Zaten sana geçmişte bir kere daha lütufda bulunmuştuk;
"Andolsun, biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk."
Şanım hakkı için biz lutfeylemiştik sana diğer bir def'a daha
"Zaten biz sana bir kez daha lutufta bulunmuştuk."
"Andolsun, biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk."
(37-38-39) "Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey'i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.
Zaten sana, başka bir defa daha lutufta bulunmuştuk.
Sana bir defa daha iyilikte bulunmuştuk.
(36-37) "Musa!" dedi, "istediklerin sana verildi. Zaten başka bir sefer de sana lütufta bulunmuştuk."
"Andolsun ki (bundan önce) sana bir kere daha lütufta bulunmuştuk. "
'Sana bir kez daha lütufta bulunduk.'
Gerçek şu ki, Biz sana daha önce de lütufta bulunmuştuk.
"And We Have graced you another time. "
“And We bestowed favour upon thee another time,
We were gracious to you another time
"We have blessed you another time.
"And We have graced you another time."
"We Have graced you another time."