"Haberdar edilerek iç yüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
"Hakkında hiçbir bilgin olmayan şeylere sen nasıl sabredeceksin?" dedi.
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredeceksin?"
"Bilmediğin bir şeye nasıl dayanabilirsin?"
"Haberdar edilerek iç yüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
"İç yüzünü bilmediğin bir şeye nasıl dayanacaksın?"
"İçyüzünü kavrayamadığın bir şeye karşı, nasıl dirençli olabilirsin?"
"Kaldı ki sen, tecrübe bilgi kapsamına tümüyle girmeyen şeye nasıl (ve neden) katlanasın ki?"
"Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?"
(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
Havsalanın almadığı şeye nasıl sabredeceksin!" dedi.
"çünkü tecrübe alanı içinde kavrayamayacağın şeye nasıl katlanabilirsin ki?"
"İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?"
Havsalanın almadığı şey'e nasıl sabredeceksin?
"Sana bildirilmeyen bir şeye nasıl dayanabilirsin?"
(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
"(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabr edersin?" dedi.
Kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl dayanırsın?
Gerçek yönünü bilmediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin?
(67-68) "Doğrusu" dedi, "sen benimle beraberliğe sabredemezsin. Bütün yönleriyle kavrayamadığın meseleler karşısında nasıl kendini tutabilirsin ki?"
"Hakikatinden haberin olmayan bir olayı gördüğünde, nasıl dayanabilirsin ki!"
'Bilmediğin bir şeye nasıl dayanabilirsin?'
Haberdar edilerek içyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?
"And how can you be patient about that which you have not been given any news"
“And how canst thou be patient with what thou hast not encompassed in knowledge?”
How indeed could you bear with patience something you have not encompassed in your knowledge?’
"How can you stand that which you do not comprehend?"
"And how can you be patient about that which you have not been given any news?"
"How can you be patient about what you have not been given any news?"