Bakış şaşmadı ve haddi aşmadı.
- Kalp gördüğünü yalanlamadı. O'nun gördükleri hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki Cebrail'i bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, sidretü'l-münteha yanında. O ağacın yanında Me'va cenneti vardır. Sidre'yi neler kaplamıştı neler! Ne gözü kaydı ne de belirlenen sınırı aştı. Andolsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
(Peygamber'in) gözü ne (sağa sola) kaymış ne de sınırı aşmıştı.
Göz şaşmadı, sınırı da aşmadı.
Bakış şaşmadı ve haddi aşmadı.
Gözü bir yere kaymadı, söylenenin dışına da çıkmadı.
Göz, ne şaştı ne de sınırı aştı.
Gönül gözü ne şaştı ve kamaştı, ne de haddi aştı:
Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.
Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
Göz ne şaştı, ne (de sınırı) aştı.
(Dikkat edin,) göz ne kaydı, ne de (başka yöne) çevrildi:
Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.
Göz, ne şaştı ne aştı
(Muhammed'in) Göz(ü) şaşmadı ve azmadı.
Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
(Peygamberin) göz (ü, gördüğünden) ağmadı, (onu) aşmadı da.
Göz, ne şaştı ne aştı.
Göz, ne şaştı; ne aştı.
Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da.
Görüşü ne kaydı (gayrı kavramına); ne de haddi aştı (hakikati müşahededen dolayı tanrılık davasına düşüp, Firavunlaştı)!
Göz şaşmadı, sınırı da aşmadı.
Göz şaşmadı ve haddi aşmadı.
The eyes did not waver, nor go blind.
The vision did not deviate, nor did it transgress.
His eye did not waver nor did he look away.
The eyes did not waver, nor go blind.
The eyes did not waver, nor go blind.
The eyes did not waver, nor go blind.