سورة النجم

53. Necm suresi
Yıldız

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Batan yıldıza ant olsun ki,

وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ

Ven necmi iza heva.

Arkadaşınız sapkın ve azgın değil.

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ

Ma dalle sahıbukum ve ma gava.

Ve o, hevasından konuşmaz.

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ

Ve ma yentıku anil heva.

Onun size söyledikleri, kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir.

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ

İn huve illa vahyun yuha.

Ona Üstün Güç Sahibi ve Kudretli Olan öğretti.

عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ

Allemehu şedidul kuva.

Üstün Akla Sahip, Egemenlik Kurmuş Olan.

ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ

Zu mirreh, festeva.

O, yüksek bir ufuktaydı.

وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ

Ve huve bil ufukil a'la.

Sonra yaklaştı ve sarktı.

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ

Summe dena fe tedella.

Böylece iki yay aralığı kadar, hatta daha yakın oldu.

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ

Fe kane kabe kavseyni ev edna.

Kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.

فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ

Fe evha ila abdihi ma evha.

Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.

مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى

Ma kezebel fuadu ma rea.

Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz?

اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى

E fe tumar runehu ala ma yera.

Ant olsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.

وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ

Ve lekad reahu nezleten uhra.

Sidretu'l Münteha'nın yanında.

عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى

İnde sidretil munteha.

Onun yanında me'va cenneti vardır.

عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ

İndeha cennetul me'va.

O zaman kaplayan şey, Sidre'yi kaplıyordu.

اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ

İz yagşes sidrete ma yagşa.

Bakış şaşmadı ve haddi aşmadı.

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى

Ma zagal basaru ve ma tega.

Ant olsun, Rabb'inin ayetlerinin en büyüğünü gördü.

لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى

Lekad rea min ayati rabbihil kubra.

Görüyor musunuz Lat'ı ve Uzza'yı?

اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ

E fe reeytumul late vel uzza.

Diğer üçüncü Menat'ı?

وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى

Ve menates salisetel uhra.

Erkek sizin, dişi O'nun mu?

اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى

E lekumuz zekeru ve lehul unsa.

O halde bu insafsız bir paylaştırmadır.

تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى

Tilke izen kısmetun diza.

Bu isimler, sizin ve atalarınızın onlara yakıştırdığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlar için hiçbir yetkilendirmede bulunmadı. Ant olsun ki, onlara Rabb'lerinden doğru yolu gösterici geldiği halde, onlar yalnızca zanna ve benliklerinin hevasına uyuyorlar.

اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ

İn hiye illa esmaun semmeytumuha entum ve abaukum ma enzelallahu biha min sultan, in yettebiune illez zanne ve ma tehvel enfus, ve lekad caehum min rabbihimul huda.

Yoksa insan için yalnızca temenni ettiği şey mi var?

اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ

Em lil insani ma temenna.

Ahiret de dünya da Allah'ındır.

فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟

Fe lillahil ahiretu vel ula.

Göklerde nice melekler var ki, Allah'ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesi dışında onların şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz.

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى

Ve kem min melekin fis semavati la tugni şefaatuhum şey'en illa min ba'di en ye'zenallahu limen yeşau ve yerda.

Kuşkusuz ahirete inanmayanlar, melekleri dişi varlıkların adları ile adlandırıyorlar.

اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى

İnnellezine la yu'minune bil ahireti le yusemmunel melaikete tesmiyetel unsa.

Oysaki onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalnızca zanna uyuyorlar. Oysaki zan, "gerçekten" yana hiçbir değer taşımaz.

وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ

Ve ma lehum bihi min ilm, in yettebiune illez zann, ve innez zanne la yugni minel hakkı şey'a.

Dünya hayatından başka bir şey istemeyen, zikrimizden yüz çevirenlerden sen de yüz çevir.

فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ

Fe a'rıd an men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya.

Onların bilgi düzeyi bu kadardır. Rabb'in, kimin kendi yolundan sapmış olduğunu en iyi bilendir ve O, iletildiği doğru yolda olanı da en iyi bilendir.

ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى

Zalike mebleguhum minel ilm, inne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebilihi ve huve a'lemu bi menihteda.

Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Bu, kötülük yapanların cezalandırılması ve iyilik yapanların daha iyisiyle ödüllendirilmesi içindir.

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ

Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna.

Onlar, ufak-tefek hatalara düşmek hariç, büyük günahlardan ve aşırılıklardan kaçınırlar. Kuşkusuz Rabb'in, bağışlaması bol olandır. O, sizi topraktan inşa ederken de annelerinizin karnında cenin halindeyken de ne olduğunuzu en iyi bilendir. O halde kendinizi temize çıkarmayın. O, takva sahibi olan kimseyi en iyi bilendir.

اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟

Ellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışe lemem, inne rabbeke vasiul magfireh, huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fi butuni ummehatikum, fe la tuzekku enfusekum, huve a'lemu bi menitteka.

Peki, yüz çevireni görüyor musun?

اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ

E fe re'eytellezi tevella.

Azıcık verip, inatla cimrilik edeni?

وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى

Ve a'ta kalilen ve ekda.

Yoksa o gaybın bilgisine sahip de onu mu görüyor?

اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى

E indehu ilmul gaybi fe huve yera.

Musa'nın sayfalarında olanlar haber verilmedi mi?

اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ

Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa.

Ve de çok vefalı İbrahim'ın.

وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ

Ve ibrahimellezi veffa.

Gerçek şu ki, hiçbir günahkar, başka bir günahkarın yükünü yüklenemez.

اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ

Ella teziru vaziretun vizre uhra.

Ve gerçek şu ki, insan için çalışmasından başka bir şey yoktur.

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ

Ve en leyse lil insani illa ma sea.

Ve onun çalışması yakında görülecektir.

وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ

Ve enne sa'yehu sevfe yura.

Sonra karşılığı kendisine eksiksiz olarak verilecektir.

ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ

Summe yuczahul cezael evfa.

Sonunda dönüş yalnızca Rabb'inedir.

وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ

Ve enne ila rabbikel munteha.

Güldüren de ağlatan da O'dur.

وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ

Ve ennehu huve adhake ve ebka.

Öldüren de dirilten de O'dur.

وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ

Ve ennehu huve emate ve ahya.

O, erkek ve dişi çiftler yarattı.

وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ

Ve ennehu halakaz zevceyniz zekere vel unsa.

Atıldığında, nutfeden.

مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ

Min nutfetin iza tumna.

Ve kuşkusuz bundan sonraki diriltme de yalnızca O'na aittir.

وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ

Ve enne aleyhin neş'etel uhra.

Zenginlik veren de O'dur, sınırlayan da.

وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ

Ve ennehu huve agna ve akna.

Şi'ra'nın Rabb'i de O'dur.

وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ

Ve ennehu huve rabbuş şı'ra.

Önceki Âd'ı yok etti.

وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ

Ve ennehu ehleke adenil ula.

Ve Semud'u da. Geride kimseyi bırakmadı.

وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ

Ve semude fema ebka.

Daha önce de Nuh'un halkını. Onlar, daha zalim ve daha azgın olanlardı.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ

Ve kavme nuhın min kabl, innehum kanu hum azleme ve atga.

Alt üst edilen beldeyi de yerin dibine geçirdi.

وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ

Vel mu'tefikete ehva.

Artık onu kaplayan şey kapladı.

فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ

Fe gaşşaha ma gaşşa.

O halde Rabb'inin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun?

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى

Fe bi eyyi alai rabbike tetemara.

Bu uyarıcı da ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.

هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى

Haza nezirun minen nuzuril ula.

Yaklaşan, yaklaştı.

اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ

Ezifetil azifeh.

Onu, Allah'tan başkası çeviremez.

لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ

Leyse leha min dunillahi kaşifeh.

Bu hadislere mi şaşırıyorsunuz?

اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ

E fe min hazel hadisi ta'cebun.

Ağlanacak halinize gülüyorsunuz.

وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ

Ve tedhakune ve la tebkun.

Ve siz gaflete dalanlarsınız!

وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ

Ve entum samidun.

Artık bu gafletten kurtulup, Allah'a secde edin ve O'na kul olun.

فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا

Fescudu lillahi va'budu.