Muktesimlere indirdiğimiz şey gibi.
"Nitekim biz, bölücülere azabı indirmişizdir."
Nitekim biz yalan yere yemin edenlere (azabı) indirmişizdir.
Aynı şekilde o bölücülerle de...
Muktesimlere indirdiğimiz şey gibi.
Nitekim (dinlerini) bölüp ayıranlara da (cezayı) indireceğiz.
İndirdiklerimizi bölüp parçalayanlar gibi.
(Vahyi sana Biz indirdik), tıpkı (onu önceden) paramparça edenlere indirdiğimiz gibi.
Aynı şekilde, o bölücülere/yemin edip duranlara da beyyineler indirmiştik.
Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
Tıpkı o taksim edenlere indirdiğimiz gibi.
(Bir ilahi kelam bağışladık sana), tıpkı onu (sonradan) bölüp parçalayanlara indirdiğimiz gibi,
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere
(Siz bilirsiniz, inanmazsanız Allah'ın azabı başınıza inecektir.) Tıpkı o bölücülere (veya and içenlere) indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azab indiririz)!
Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
(90-91) Nitekim iş bölümü yapanlara, Kur'anı parçalayanlara da (öyle azab) indirmişdik.
Tıpkı o bölüşenlere indirdiğimiz gibi.
Bölücülere indirdiğimiz gibi...
(90-91) Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur'an'ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi.
İnzal ettiğimizi bölüp ayrıştıranlara (Tevrat ve İncil'i işlerine gelenler ve gelmeyenler olarak) olduğu gibi; sana da inzal ettik (hakikat BİLGİsini)!
Aynı şekilde o bölücülerle de ilgileneceğiz.
Muktesimlere indirdiğimiz şey gibi.
As We have sent down on the dividers.
“‘Like as We sent down upon those who distributed among themselves.’”)
Just as We sent down punishment on the dissectors,
We will deal with the dividers.
As for the dividers in what We sent down.
As We have sent down on the dividers.