سورة الحجر

15. Hicr suresi
Hicr

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, Kitap'ın ve Kur'an-ı Mubin'in ayetleridir.

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ

Elif lam ra tilke ayatul kitabi ve kur'anin mubin.

Gün gelecek, Kafirler: "Keşke Müslüman olsaydık." diye yakınacaklar.

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ

Rubema yeveddullezine keferu lev kanu muslimin.

Bırak onları; yiyip, içip faydalansınlar; beklentileri onları oyalasın. Fakat yakında gerçeği anlayacaklar.

ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

Zerhum ye'kulu ve yetemetteu ve yulhihimul emelu fe sevfe ya'lemun.

Biz, hiçbir kenti, bilinen bir kitabı olmaksızın helak etmedik.

وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ

Ve ma ehlekna min karyetin illa ve leha kitabun ma'lum.

Hiçbir toplum, ecelini öne alamaz ve geciktiremez.

مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

Ma tesbiku min ummetin eceleha ve ma yeste'hırun.

"Ey! Kendisine Zikir indirildiğini söyleyen, sen gerçekten mecnunsun!" dediler.

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ

Ve kalu ya eyyuhellezi nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun.

"Eğer doğru söylüyorsan, bize melekleri getir de görelim!"

لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

Lev ma te'tina bil melaiketi in kunte minas sadıkin.

Biz, melekleri ancak Hakk ile indiririz. O zaman da işleri bitirilmiş olur.

مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ

Ma nunezzilul melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izen munzarin.

Zikri Biz indirdik ve kesinlikle onun koruyucusu da Biziz.

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

İnna nahnu nezzelnez zikre ve inna lehu le hafizun.

Ve ant olsun ki senden önceki geçmiş topluluklara da gönderdik.

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ

Ve le kad erselna min kablike fi şiyaıl evvelin.

Kendilerine gelen resullerden alay etmedikleri hiç kimse olmadı.

وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Ve ma ye'tihim min resulin illa kanu bihi yestehziun.

Böylece onu mücrimlerin kalplerine sokarız.

كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ

Kezalike neslukuhu fi kulubil mucrimin.

Kendilerinden öncekilerin sünneti geçtiği halde ona inanmazlar.

لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ

La yu'minune bihi ve kad halet sunnetul evvelin.

Gökten bir kapı açsak da oraya çıksalar bile.

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ

Ve lev fetahna aleyhim baben mines semai fe zallu fihi ya'rucun.

"Herhalde gözlerimiz döndürüldü, doğrusu büyülenmiş bir topluluğuz." derlerdi.

لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟

Le kalu innema sukkiret ebsaruna bel nahnu kavmun meshurun.

Ant olsun, Biz, semada burçlar yaptık ve bakanlar için onu donattık.

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ

Ve le kad cealna fis semai burucen ve zeyyennaha lin nazırin.

Onu her racim şeytandan koruduk.

وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ

Ve hafıznaha min kulli şeytanin recim.

Ancak, kulak hırsızlığı yapan olursa, onu parlak bir alev kovalar.

اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ

İlla menisterakas sem'a fe etbeahu şihabun mubin.

Yeryüzünü yaydık ve oraya ağır baskılar yerleştirdik. Ve orada her türlü bitkiyi bir ölçüye göre yetiştirdik.

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ

Vel arda medednaha ve elkayna fiha revasiye ve enbetna fiha min kulli şey'in mevzun.

Sizin için de geçimlerini sizin sağlamadıklarınız için de orada, geçim kaynakları meydana getirdik.

وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ

Ve cealna lekum fiha meayişe ve men lestum lehu bi razıkin.

Hazineleri Bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ve Biz, bilinen bir kaderi olmaksızın onu indirmeyiz.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ

Ve in min şey'in illa indena hazainuhu ve ma nunezziluhu illa bi kaderin ma'lum.

Biz, rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik de böylece gökten su indirdik ve sizi onunla suya kavuşturduk. Onun hazinelerini oluşturan siz değilsiniz.

وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ

Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakumuh, ve ma entum lehu bi hazinin.

Sadece Biz diriltir ve Biz öldürürüz. Ve varis olan da Biziz.

وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ

Ve inna le nahnu nuhyi ve numitu ve nahnul varisun.

Ant olsun ki, sizden öncekileri biliyoruz. Ve ant olsun ki sizden sonrakileri de biliyoruz.

وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ

Ve le kad alimnel mustakdimine minkum ve le kad alimnel muste'hırin.

Rabb'in, bizzat onları haşreder. Kuşkusuz O, En İyi Hüküm Veren'dir, Her Şeyi Bilen'dir.

وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟

Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakimun alim.

Ant olsun ki; Biz, insanı salsalinden, dönüşüme uğramış bir balçıktan yarattık.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ

Ve le kad halaknel insane min salsalin min hamein mesnun.

Cinni daha önce "Semum'un ateşinden" yarattık.

وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ

Vel canne halaknahu min kablu min naris semum.

Hani Rabb'in meleklere: "Ben salsalinden, dönüşüme uğramış bir balçıktan, bir beşer yaratacağım." demişti.

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

Ve iz kale rabbuke lil melaiketi inni halikun beşeren min salsalin min hamein mesnun.

"Onu biçimlendirip ve ona ruhumdan üflediğimde, hemen ona secde edin! "

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

Fe iza sevveytuhu ve nefahtu fihi min ruhi fekau lehu sacidin.

Bunun üzerine bütün melekler ona secde ettiler.

فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

Fe secedel melaiketu kulluhum ecmaun.

İblis hariç. O, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı.

اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ

İlla iblis, eba en yekune meas sacidin.

"Ey iblis! Neden secde edenlerle birlikte olmadın?" dedi.

قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ

Kale ya iblisu ma leke ella tekune meas sacidin.

İblis: "Ben; salsalinden, dönüşüme uğramış bir balçıktan yarattığın bir beşere , secde etmem." dedi

قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

Kale lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsalin min hamein mesnun.

Allah: "Çık oradan! Sen kesinlikle kovulmuş birisin." dedi.

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ

Kale fahruc minha fe inneke recim.

"Lanet, Din Günü'ne kadar senin üzerindedir." dedi.

وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ

Ve inne aleykel la'nete ila yevmid din.

İblis: "Rabbim! Öyleyse yeniden diriltilecekleri güne kadar, bana süre tanı." dedi.

قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Kale rabbi fe enzırni ila yevmi yub'asun.

Allah: "Sen, süre verilenlerdensin;"

قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ

Kale fe inneke minel munzarin.

"Bilinen zamanın gününe kadar." dedi.

اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

İla yevmil vaktil ma'lum.

İblis: "Rabbim! Beni azdırmandan dolayı, ben de yeryüzündeki her şeyi cazip göstererek, kesinlikle onların hepsini azdıracağım. "

قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

Kale rabbi bi ma agveyteni le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmein.

"Ancak onlardan muhles kulların hariç."

اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ

İlla ıbadeke minhumul muhlasin.

Allah: "Bu, Bana varan dosdoğru yoldur. " dedi.

قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ

Kale haza sıratun aleyye mustekim.

Sana uyan azgınlar hariç, kullarım üzerinde hiçbir yaptırım gücün yoktur.

اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ

İnne ıbadi leyse leke aleyhim sultanun illa menittebeake minel gavin.

Onların tamamının buluşma yeri Cehennem'dir.

وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

Ve inne cehenneme le mev'ıduhum ecmain.

Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟

Leha seb'atu ebvab, likulli babin minhum cuz'un maksum.

Takva sahipleri, Cennetlerde ve pınarların başlarındadırlar.

اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ

İnnel muttekine fi cennatin ve uyun.

Onlara: "Güven ve esenlik içinde oraya girin." denecek.

اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ

Udhuluha bi selamin aminin.

Ve onların göğüslerindeki kötü duyguların tamamını yok ettik. Onlar, kardeşler olarak, tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ

Ve neza'na ma fi sudurihim min gıllin ıhvanen ala sururin mutekabilin.

Orada, kendilerine hiçbir yorgunluk dokunmaz ve oradan hiç çıkarılmayacaklardır.

لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ

La yemessuhum fiha nasabun ve ma hum minha bi muhrecin.

Kullarıma haber ver: "Ben, Çok Bağışlayıcıyım, Kesintisiz Rahmet Sahibiyim."

نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ

Nebbi' ibadi enni enel gafurur rahim.

Fakat azabım, elem verici bir azaptır.

وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ

Ve enne azabi huvel azabul elim.

Onlara İbrahim'in misafirlerinden haber ver.

وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ

Ve nebbi'hum an dayfi ibrahim.

İbrahim'in yanına girdiklerinde, "Selam." dediler. İbrahim: "Doğrusu, sizden korkuyoruz." dedi.

اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ

İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale inna minkum vecilun.

Onlar: "Korkma! Biz, sana alim bir oğul müjdeliyoruz." dediler.

قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ

Kalu la tevcel inna nubeşşiruke bi gulamin alim.

İbrahim: "Ben yaşlı bir beşer olduğum halde mi, beni müjdeliyorsunuz? Neye dayanarak bu müjdeyi veriyorsunuz?"

قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

Kale e beşşertumuni ala en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirun.

Onlar: "Seni, hakk ile müjdeliyoruz. Asla ümidini kesenlerden olma." dediler.

قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ

Kalu beşşernake bil hakkı fe la tekun minel kanıtin.

İbrahim: "Rabb'inin rahmetinden, sapkınlardan başka kim ümidini keser?" dedi.

قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ

Kale ve men yaknetu min rahmeti rabbihi illad dallun.

İbrahim: "Ey elçiler! Sizin niyetiniz ne?" dedi.

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselun.

"Biz, suç işleyen bir halka gönderildik." dediler.

قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ

Kalu inna ursilna ila kavmin mucrimin.

"Ancak Lut ailesinin tamamını kurtaracağız."

اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

İlla ale lut, inna le muneccuhum ecma'in.

Onun karısı hariç. Onun, mutlaka geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟

İllemre'etehu kadderna inneha le minel gabirin.

Elçiler, Lut'un ailesine geldiklerinde,

فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ

Fe lemma cae ale lutınil murselun.

Lut: "Doğrusu çekinilecek kimselersiniz." dedi.

قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ

Kale innekum kavmun munkerun.

Elçiler: "Hayır! Biz sana hakkında kuşku duyulan azabın haberini getirdik;"

قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ

Kalu bel ci'nake bi ma kanu fihi yemterun.

"Doğru söyleyenleriz! Biz sana Hakk'ı getirdik."

وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun.

"Hemen gecenin bir bölümünde, aileni yola çıkar, arkalarından onları takip et. Sağa sola takılıp oyalanmadan, bir an önce emrolunduğunuz yere doğru gidin."

فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

Fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli vettebı' edbarehum ve la yeltefit minkum ehadun vamdu haysu tu'merun.

Sabaha girerlerken, onların kökünün kesileceği kararımızı, ona bildirdik.

وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ

Ve kadayna ileyhi zalikel emre enne dabire haulai maktuun musbihin.

Şehir halkı sevinerek geldiler.

وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ

Ve cae ehlul medineti yestebşirun.

Lut: "Bunlar benim misafirlerim. Sakın beni mahcup etmeyin;

قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ

Kale inne haulai dayfi fe la tefdahun.

Allah'a karşı takva sahibi olun. Beni rezil etmeyin." dedi.

وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ

Vettekullahe ve la tuhzun.

Şehir halkı: "Seni, başkalarının işine karışmaktan men etmedik mi?" dediler.

قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ

Kalu e ve lem nenheke anil alemin.

Lut. "Eğer bir şey yapacaksanız işte kızlarım. " dedi.

قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ

Kale haulai benati in kuntum failin.

Ömrüne ant olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ

Le amruke innehum le fi sekretihim ya'mehun.

Tan yeri ağarırken korkunç bir ses onları yakaladı.

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ

Fe ehazethumus sayhatu muşrikin.

Böylece şehri altüst ettik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ

Fe cealna aliyeha safileha ve emterna aleyhim hıcareten min siccil.

Bunda, derin kavrayış yetisi olanlar için kesinlikle ayetler vardır.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ

İnne fi zalike le ayatin lil mutevessimin .

O, bir yol üzerinde durmaktadır.

وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ

Ve inneha le bi sebilin mukim.

Bunda, inananlar için bir ayet vardır.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ

İnne fi zalike le ayeten lil mu'minin.

Eykeliler gerçekten zalim kimselerdi.

وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ

Ve in kane ashabul eyketi le zalimin .

Onlardan intikam aldık. İkisi de kesinlikle açık bir rehberdir.

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟

Fentekamna minhum, ve innehuma le bi imamin mubin.

Ant olsun ki Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı.

وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ

Ve le kad kezzebe ashabul hıcril murselin.

Onlara ayetlerimizi verdik, fakat ondan yüz çevirdiler.

وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ

Ve ateynahum ayatina fe kanu anha mu'rıdin.

Güya dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ

Ve kanu yanhıtune minel cibali buyuten aminin.

Derken, sabaha karşı korkunç bir ses onları yakaladı.

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ

Fe ehazethumus sayhatu musbıhin.

Sahip oldukları şeylerin, kendilerine hiçbir yararı olmadı.

فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ

Fe ma agna anhum ma kanu yeksibun.

Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakilerini hakk ile yarattık. Elbette ki o Sa'at mutlaka gelecektir. O halde, sen onlara aldırış etme ve güzelce yüz çevir.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ

Ve ma halaknes semavati vel arda ve ma beynehuma illa bil hakk, ve innes saate le atiyetun fasfehıs safhal cemil.

Rabb'in Her Şeyi Yaratan'dır ve Her Şeyi Bilen'dir.

اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ

İnne rabbeke huvel hallakul alim.

Ant olsun ki sana seb'an mine'l- mesani ve yüce Kur'an'ı verdik.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ

Ve le kad ateynake seb'an minel mesani vel kur'anel azim.

Onlardan bazılarına, kat kat vererek, kendilerini yararlandırdığımız şeylere imrenme. Onlar için üzülme. Sen, mü'minlere kol kanat ger.

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

La temuddenne ayneyke ila ma metta'na bihi ezvacen minhum ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mu'minin.

De ki: "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ

Ve kul inni enen nezirul mubin.

Muktesimlere indirdiğimiz şey gibi.

كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ

Ke ma enzelna alel muktesimin.

Onlar şimdi de Kur'an'ı parça parça yaptılar.

اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ

Ellezine cealul kur'ane ıdin.

Rabb'ine ant olsun ki kesinlikle onların hepsine soracağız.

فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

Fe ve rabbike le nes'elennehum ecmain.

Yaptıkları şeylerden.

عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Amma kanu ya'melun.

Emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırma.

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ

Fasda' bi ma tu'meru ve a'rıd anil muşrikin.

Alay edenlere karşı, Biz, sana yeteriz.

اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ

İnna kefeynakel mustehziin.

Allah'ın yanı sıra başka ilah edinenler, yakında gerçeği anlayacaklar!

اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

Ellezine yec'alune meallahi ilahen ahar, fe sevfe ya'lemun.

Ant olsun; Biz, onların söylediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.

وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ

Ve le kad na'lemu enneke yadiku sadruke bi ma yekulun.

Rabb'ini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.

فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ

Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sacidin.

Sana yakin gelinceye kadar, Rabb'ine kulluk et!

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ

Va'bud rabbeke hatta ye'tiyekel yakin.