Güldüren de ağlatan da O'dur.
Güldürecek ve ağlatacak olan da O'dur.
Güldüren de yalnızca O'dur, ağlatan da.
O'dur seni güldüren ve ağlatan.
Güldüren de ağlatan da O'dur.
Güldüren O'dur; ağlatan da O.
Kuşkusuz, O, güldüren ve ağlatandır.
Ve elbet ağlatan da O'dur, güldüren de O.
Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
Doğrusu güldüren, ağlatan O'dur.
(sizi) güldüren ve ağlatan yalnız O'dur;
Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.
Hakıkat odur güldüren ağlatan
Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
Hakıykat şu: Güldüren de, ağlatan da Odur.
Gerçekten O'dur güldüren de, ağlatan da.
Güldüren de O'dur, ağlatan da!
(36-44) Yoksa o Musa'nın ve o çok vefalı İbrahim'in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O'dur güldüren ve ağlatan; O'dur öldüren ve yaşatan.
Muhakkak ki "HU"dur, güldüren de ağlatan da!
O'dur seni güldüren ve ağlatan.
Güldüren de ağlatan da O'dur.
And He is the One who makes laughter and tears.
And that it is He who makes laugh, and makes weep,
that it is He Who brings about both laughter and tears;
He is the One who makes you laugh or cry.
And He is the One who makes laughter and tears.
He is the One who makes laughter and tears.