İpekten ve atlastan elbiseler giyerler, karşılıklı otururlar.
İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşılıklı otururlar.
Karşılıklı oturarak ince ipek ve parlak atlastan giyinecekler.
İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.
İpekten ve atlastan elbiseler giyerler, karşılıklı otururlar.
İnce ve kalın ipekten elbiseler giyecek ve karşılıklı oturacaklar*.
İnce ipekten ve işlenmiş atlastan giysiler giyinirler; karşılıklı.
Tarifsiz güzellikte sonsuz özgürlük libası ve altın sırmalı kaftanlar giyip göz göze bakışacaklar.
İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
ince ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşı karşıya (otururlar).
ipek ve altından giysiler içinde birbirlerine (sevgiyle) yaklaşarak.
İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.
Sündüs ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya
İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar.
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
İnce, nazik ve kalın (altın işlemeli) ipeklerden, atlaslardan giyecekler, karşı karşıya (gelerek mahabbet edecekler) dir.
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerler, karşılıklı otururlar.
Halis ipek ve parlak atlastan elbiseler giyerek, karşılıklı otururlar.
Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler.
İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.
İpekten ve atlastan elbiseler giyerler, karşılıklı otururlar.
Wearing silk and satin; facing each other.
Clothed in finest silk and brocade, facing one another.
wearing fine silk and rich brocade, face to face with one another.
Wearing velvet and satin; close to each other.
Wearing silk and satin; facing each other.
Wearing silk and satin; facing each other.