Sen bilemezsin, belki o tezkiye olacak.
- Kendisine ama geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü. Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı? Yahut, öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacaktı. Kendisini yeterli görüp tenezzül etmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin. Fakat koşarak sana gelen, saygı duyarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun.
(3, 4) O (azgın Mekkeli)nin arınacağını veya (gerçeği) hatırlayıp bunun ona yarar sağlayacağını sana bildirecek olan ne olabilir ki!*
Ne bilirsin, belki de o arınacak;
Sen bilemezsin, belki o tezkiye* olacak.
Ne biliyorsun, belki o kendini geliştirecekti,
Ne biliyorsun; belki de o arınacak?
"Ve (sana gelince ey Nebi!) Sen nereden bileceksin o (müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğuna;
Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek.
Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip arınacak?
Ne bilirsin, belki o temizlenecek.
Nereden bilebilirsin (ey Muhammed,) belki de o arınacaktı,
(Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
Ne bilirsin o belki temizlenecek
Ne bilirsin belki o arınacak?
Nerden biliyorsun; belki o temizlenip arınacak.
(Onun haalini) sana hangi şey bildirdi? Belki o, (senden öğrenecekleriyle) temizlenecekdi.
Ne bilirsin belki de o, temizlenecekti.
Ne bilirsin belki o, arınacaktır.
(3-4) Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?
Ne bilirsin, belki o arınacak!
Ne bilirsin, belki de o arınacak;
Sen bilemezsin, belki o tezkiye* olacak.
And what makes you know, perhaps he is seeking to purify
And what can make thee know — he might purify himself,
But how do you know? Perhaps he would be purified
How do you know? He may purify himself.
And what makes you know, perhaps he is seeking to purify?
What makes you know, perhaps he is seeking to purify?