"Allah'ın verdiği söz gerçektir ve Sa'at mutlaka gelecektir." dendiği zaman, siz: "Biz, o Sa'at nedir bilmeyiz? Yalnızca bir varsayım olduğunu sanıyoruz, kesin bilgi sahibi değiliz." dediniz.
# | kelime | anlam | kök |
---|---|---|---|
1 | ve iza | ve zaman | |
2 | kile | dendiği | قول |
3 | inne | şüphesiz | |
4 | vea'de | va'di | وعد |
5 | llahi | Allah'ın | |
6 | hakkun | gerçektir | حقق |
7 | ve ssaatu | ve sa'atte | سوع |
8 | la | yoktur | |
9 | raybe | şüphe | ريب |
10 | fiha | onda | |
11 | kultum | demiştiniz | قول |
12 | ma | ||
13 | nedri | bilmiyoruz | دري |
14 | ma | nedir | |
15 | s-saatu | Sa'at | سوع |
16 | in | (hayır) | |
17 | nezunnu | sanıyoruz ki | ظنن |
18 | illa | sadece | |
19 | zennen | bir kuruntudur | ظنن |
20 | ve ma | ve değiliz | |
21 | nehnu | biz | |
22 | bimusteykinine | inananlardan | يقن |
"Allah'ın vaadi gerçektir, kıyametin kopacağından hiç şüphe yoktur" dendiğinde, şöyle derdiniz: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Sadece öyle bir şey sanıyoruz, ama biz onun gerçekleşeceğine de inanmıyoruz."
(Onlara) "Allah'ın vaadi gerçektir; o (Son) Saat'te de hiçbir şüphe yoktur." dendiği zaman, "O (Son) Saat'in ne olduğunu bilmiyoruz; (o konuda) sadece zanda bulunuyoruz;* asla ikna edilmiş değiliz!" demiştiniz.*
Kendilerine ALLAH'ın sözünün bir gerçek ve o anın kesinleşmesi kaçınılmaz bir olay olduğu söylendiğinde siz, "O anın ne olduğunu bilmeyiz! Biz sadece çeşitli sanılara sahibiz ve bu konuda kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" derdiniz.
"Allah'ın verdiği söz gerçektir ve Sa'at* mutlaka gelecektir." dendiği zaman, siz: "Biz, o Sa'at nedir bilmeyiz? Yalnızca bir varsayım olduğunu sanıyoruz, kesin bilgi sahibi değiliz." dediniz.
"Allah'ın verdiği söz doğrudur; kıyamet saatinden şüphe duyulamaz." denilince şöyle demiştiniz: "Kıyamet saati de ne oluyor? Biz bunu sadece bir olasılık olarak görüyoruz. Kesin bir kanaate varmış değiliz."
"Allah'ın sözünü verdiği kesinlikle gerçektir. Evrenlerin sonu hakkında da kuşku yoktur!" denildiğinde, şunu söylediniz: "Evrenlerin sonunun ne olduğunu bilmiyoruz. Yalnızca bir sanı olduğunu düşünüyoruz; kesin bir bilgimiz de yok!"
Size ne zaman, "Bakın, Allah'ın vaadi gerçekleşecektir ve Son Saat asla kuşku kaldırmaz!" denilmişse, siz şu cevabı vermiştiniz: "Bilmiyoruz, 'Son Saat' nedir? Ne ki biz onun bir zandan ibaret olduğunu sanıyoruz ve biz (bu konuda) ikna olmuş değiliz."
Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece birşeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."
"Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyamet saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)de bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz.
Hem "Allah'ın va'di gerçektir ve o kıyametin geleceğinden şüphe yoktur." denildiğinde, demiştiniz ki: "Kıyamet nedir, bilmiyoruz. Yalnız bir zandan ibaret sanıyoruz, fakat biz bu hususta kesin bir bilgi edinmiş değiliz!"
Çünkü "Bakın, Allah'ın vaadi her zaman gerçekleşir ve Son Saat(in gelişi) hakkında hiçbir şüphe olamaz" denildiğinde siz şu cevabı verirdiniz: "Son Saat'in ne olduğunu bilmiyoruz, onun boş bir zandan başka bir şey olmadığını düşünüyoruz ve (sonuçta) ona kani olmuş değiliz!"
"Şüphesiz, Allah'ın va'di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur" dendiği zaman ise; "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz" demiştiniz.
Hem Allahın va'dı haktır ve o saatın geleceğinde şübhe yoktur denildiğinde demiştiniz ki: bilmiyoruz saat nedir? Yalnız bir zandır zannediyoruz fakat biz yakin edinmiş değiliz
"Allah'ın va'di gerçektir, (Duruşma) sa'at(inin geleceğin)de şüphe yoktur" dendiği zaman: "Sa'at nedir, bilmiyoruz, (onu) sadece (bir kuruntu) sanıyoruz biz ona inanmıyoruz" demiştiniz ha?!"
"Gerçekten Tanrı'nın vaadi haktır, kıyamet saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyamet saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)de bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz.
(Ey kafirler, size:) "Şübhesiz Allahın va'di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur" denildiği zaman siz "O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat'i inan ve bilgi besleyenler değiliz" dediniz.
Allah'ın vaadi haktır ve kıyamet günü hakkında hiç şüphe yoktur, denildiği zaman; siz demiştiniz ki: Kıyamet nedir? bilmiyoruz, ancak bir takım tahminlerde bulunuyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz.
Allah'ın verdiği söz haktır ve kıyametin kopacağında şüphe yoktur, denildiği zaman: -Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Yalnız olmadığını sanıyoruz. Bu konuda kesin bir bilgi sahibi değiliz.
Size: "Allah'ın vadi gerçektir, kıyamet (dirilme) saati mutlaka gelecektir" denildiğinde siz: "Kıyamet neymiş bilmeyiz, biz olsa olsa bir zan ve tahminde bulunabiliriz, ama biz kesin bir tarzda ona inanmayız." demiştiniz.
"Allah vaadi haktır ve O Saat (hakikatin ortaya çıkacağı süreç) ki, onda şüphe yoktur" denildiğinde: "O Saat nedir, bilmiyoruz.. . Sadece bir zan olduğunu düşünüyoruz ve buna yakinimiz yok!" demiştiniz.
Kendilerine ALLAH'ın sözünün bir gerçek ve Saat'in kesinleşmesi kaçınılmaz bir olay olduğu söylendiğinde siz, 'Saat'in ne olduğunu bilmeyiz! Biz sadece çeşitli sanılara sahibiz ve bu konuda kesin bir bilgi elde etmiş değiliz,' derdiniz.
"Allah'ın verdiği söz gerçektir ve Sa'at'in* geleceğinden kuşku yoktur." dendiği zaman, siz: "Biz, o Sa'at nedir bilmeyiz? Yalnızca bir varsayım olduğunu sanıyoruz, kesin bilgi sahibi değiliz." dediniz.
And when it was said: "Surely God's promise is the truth, and there is no doubt about the coming of the Hour," you said: "We do not know what the Hour is! We are full of conjecture about it; we are not certain. "
“And when it was said: ‘The promise of God is true, as is the Hour about which there is no doubt,’ you said: ‘We know not what the Hour is; we think only assumption, and We are not convinced.’”
When you were told, "Allah’s promise is true and so is the Hour, of which there is no doubt," you said, “We have no idea what the Hour is. We have only been conjecturing. We are by no means certain.”’
When it is proclaimed that GOD's promise is the truth and that the Hour (of Judgment) is inevitable, you said, "We do not know what the Hour is! We are full of conjecture about it; we are not certain."
And when it was said: "Surely the promise of God is the truth, and there is no doubt about the coming of the Hour," you said: "We do not know what the Hour is! We are full of conjecture about it; we are not certain."
When it was said, "Surely God's promise is the truth, and there is no doubt about the coming of the moment," you said, "We do not know what the moment is! We are full of conjecture about it; we are not certain."