Ve Sur'a üfürülür. " İşte bu, vaktiyle uyarıldığınız gündür."
Sur'a üfürülür, işte bu, geleceği vaad edilen gündür.
Sûr'a üflenecektir. İşte bu, vadedilen gündür.
Boruya üflenmiştir. Bu, söz verilen gündür.
Ve Sur'a üfürülür. " İşte bu, vaktiyle uyarıldığınız gündür."
Sura üflenir; işte bu tehdit edildiğin gündür.
Çünkü boruya üflenmiştir. İşte bu, sözü verilen gündür.
Nihayet (diriliş için) sura üflenir: işte bu da (ey insan), kendisine karşı uyarıl(dığın) gündür.
Ve sura üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür.
Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
Ve Sur üfürüldüğünde ki, işte o tehdit günüdür.
ve (yeniden diriliş) suru, (sonunda) üflenecektir. İşte o, bir uyarının gerçek olacağı Gün'dür.
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sur'a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür.
Ve Sur üfürüldükte: ki işte o veid günüdür
Sur'a üflendi. İşte bu, kendisine karşı uyarılan gündür.
Sura da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
Suur'a da üfürülmüşdür. İşte bu, tehdidin (tehakkuk etmiş) günüdür.
Sur'a üfürülmüştür. İşte bu; geleceği vaadedilen gündür.
Sur'a da üfürülecektir. - İşte azap günü!
Sura üfürülür kalk borusu çalar. İşte bu da tehdit edilen azabın günüdür.
Sur'a (bedene) üflenmiştir (üflenme içten dışadır; ruh, bedenden çıkmıştır)! İşte bu uyarıldığınız süreçtir!
Boruya üflenmiştir. Bu, söz verilen gündür.
Ve Sur'a üfürülür. " İşte bu, vaktiyle uyarıldığınız gündür."
And the horn is blown on the promised Day.
And the Trumpet will be blown; that is the Day of Warning!
The Trumpet will be blown. That is the Day of the Threat.
The horn is blown; this is the promised day.
And the horn is blown on the promised Day.
The horn is blown on the promised day.