Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
- Kalp gördüğünü yalanlamadı. O'nun gördükleri hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki Cebrail'i bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, sidretü'l-münteha yanında. O ağacın yanında Me'va cenneti vardır. Sidre'yi neler kaplamıştı neler! Ne gözü kaydı ne de belirlenen sınırı aştı. Andolsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
(Gözünün) gördüğünü kalbi yalanlamamıştı.
Gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
(Muhammed'in) Gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Yüreği, gördüğünü yalanlamadı.
Gördüğünü gönül yalanlamadı:
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Gözün gördüğüne kalp yalan demedi.
(Kulunun) kalbi gördüğünü yalanlamadı.
Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.
Gözün gördüğünü kalb tekzib etmedi
Gönül gördüğünde yanılmadı (yalan söylemedi, gerçeği gördü).
Onun gördüğünü yürek (fuadü) yalanlamadı.
Onun gördüğünü kalb (i) yalana çıkarmadı.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Gördüğünü gönül yalanlamadı.
Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı.
FUAD (Kalbindeki nöronların beyinde açtığı gerçeklikle bütünleşti dıştan gelen bilgi) yalanlamadı (inkar etmedi) gördüğünü!
Gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
The heart did not invent what it saw.
The heart lied not about what it saw.
His heart did not lie about what he saw.
The mind never made up what it saw.
The heart did not invent what it saw.
The heart did not invent what it saw.