O kendisini suçlayıp dururken, hut onu yuttu.
Balık onu yuttu. O kınanmayı hak etmişti.
Kendini kınayıp dururken onu bir balık yutmuştu.
Balık onu yuttu, bundan o sorumluydu.
O kendisini suçlayıp dururken, hut* onu yuttu.
Kendini suçladığı bir sırada onu o balık yutuvermişti.
Balık, Onu hemen yuttu. Çünkü O, kınanmış birisiydi.*
Derken o derin bir pişmanlıkla kıvranır haldeyken iri balık tarafından yakalanmıştı.
Derken, kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu.
Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
Derken (denize atıldı ve) kendisini balık yuttu. Pişmandı.
(sonra o'nu denize atmışlar ve) denizde büyük balık tarafından yutulmuştu, çünkü kınananlardan biriydi.
Böylece, Yunus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.
Derken kendisi balık yuttu melamette idi
(Yunus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu.
Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
O, kınanmış bir halde iken kendisini hemen balık yutmuşdu.
Yenilgiye uğramışken, bir balık yutmuştu onu.
O, kınanmış iken bir balık onu yuttu.
O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi.
(Yunus) levmedici olduğu halde balık Onu yuttu (pişmanlık duygusuyla karışık bir halde, balık = dünya yaşamı onu yuttu);
Balık onu yuttu, bundan o sorumluydu.
O kendisini suçlayıp dururken, hut* onu yuttu.
Thus a whale swallowed him, and he was the one to blame.
Then the fish swallowed him, when he was blameworthy.
Then the fish devoured him and he was to blame.
Consequently, the fish swallowed him, and he was the one to blame.
Thus a whale swallowed him, and he was the one to blame.
Thus a whale swallowed him, and he was the one to blame.