Nihayet o, Güneş'in battığı yere vardığı zaman, onu koyu bir suda batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir halkla karşılaştı. "Ey Zu'l-Karneyn! Dilersen onları cezalandırırsın, dilersen onlara iyilik edersin." dedik.
# | kelime | anlam | kök |
---|---|---|---|
1 | hatta | nihayet | |
2 | iza | ne zaman ki | |
3 | belega | ulaştı | بلغ |
4 | megribe | battığı yere | غرب |
5 | ş-şemsi | güneşin | شمس |
6 | vecedeha | ve onu buldu | وجد |
7 | tegrubu | batarken | غرب |
8 | fi | ||
9 | aynin | bir gözede | عين |
10 | hamietin | kara balçıklı | حما |
11 | ve vecede | ve buldu | وجد |
12 | indeha | onun yanında da | عند |
13 | kavmen | bir kavim | قوم |
14 | kulna | dedik ki | قول |
15 | ya za | ||
16 | l-karneyni | Zu'l-Karneyn | قرن |
17 | imma | ya | |
18 | en | ||
19 | tuazzibe | azâb edersin | عذب |
20 | veimma | veya | |
21 | en | ||
22 | tettehize | davranırsın | اخذ |
23 | fihim | kendilerine | |
24 | husnen | güzel | حسن |
Nihayetgüneşin battığı yere varınca,güneşi kopkoyu bir suda batıyormuş gibi gördü. Orada bir topluluğa rastladı. "Ey Zülkarneyn!Onları ister cezalandır, ister onlara karşı iyi davran!" dedik.
Sonunda güneşin battığı yere* varınca, onu kara balçık bir (su) kaynağında batar bulmuştu. Onun yanında (orada) bir toplum bulmuştu. Bunun üzerine "Ey Zülkarneyn! Onlara ya (kötü yöneterek) azap edersin ya da haklarında güzel davranma yolunu seçersin." demiştik.
Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve orada bir topluluk ile karşılaştı. "Ey İki Nesil Sahibi, dilersen onları cezalandır, dilersen onlara iyi davran" dedik.
Nihayet o, Güneş'in battığı yere vardığı zaman, onu koyu bir suda batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir halkla karşılaştı. "Ey Zu'l-Karneyn! Dilersen onları cezalandırırsın, dilersen onlara iyilik edersin.*" dedik.
Uzak batıya ulaşınca onu, güneşi sıcak sularda batar buldu. Orada bir topluluğa rastladı. Dedik ki "Bak Zülkarneyn! Onları sıkıntıya sokabileceğin gibi iyi davranış da gösterebilirsin."
Güneşin battığı yere ulaştığında, çok koyu bulanık bir suya batarken buldu. Ve orada, bir toplumla karşılaştı. Dedik ki: "Ey Zulkarneyn! İstersen onları cezalandırırsın, istersen güzel davranırsın!"
Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, orada kara balçığa (benzer) bir su gözesinde (güneşi) batar buldu; ve orada yerleşik bir topluluğa rastladı. Biz "Ey Zülkarneyn!" dedik, "(Zulmederek) azab da çektirebilirsin, onlar hakkında (adil davranarak) güzel bir yönetim de benimseyebilirsin;
Nihayet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Güneşin battığı yere vardığında onu, balçıklı bir kaynakta batıyor buldu. Ayrıca onun yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zulkarneyn, ya onları cezalandırırsın veya haklarında bir güzel muamelede bulunursun."
(Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kafir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik.
Ta gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin
Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (onlara) ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın)."
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzeliği (geçerli ilke) edinirsin."
Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki: "Zülkarneyn, (onları) ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik (tarafını) tutman (da serbestsin)".
En sonunda güneşin battığı yere vardığı zaman; onu kara bir suda batıyor buldu. Orada bir kavme rastladı. Zülkarneyn, onlara azab da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin, dedik.
Sonunda, güneşin battığı yere varınca, onu kara bir çamurda, bir göze de batarken buldu. Orada da bir kavim buldu. Ona dedik ki: -Ey Zülkarneyn, onları ister cezalandır; ister iyi davran.
Nihayet Batıya ulaştığında, güneşi adeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: "Zülkarneyn!" dedik, "ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın."
Ta Güneş'in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu.. . (Bir de) o bölgede bir toplum buldu! Dedik: "Ey Zül-Karneyn! İster (onlara) azap edersin; ister haklarında bir güzellik oluşturursun. "
Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve orada bir topluluk ile karşılaştı. 'Ey İki Nesil Sahibi, dilersen onları cezalandır, dilersen onlara iyi davran,' dedik.
Nihayet o, Güneş'in battığı yere vardığı zaman, onu koyu bir suda batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir halkla karşılaştı. "Ey Zu'l-Karneyn! "Dilersen onları cezalandırırsın, dilersen onlara iyilik edersin.*" dedik.
Until he reached the setting of the sun, and he found it setting at a boiling lake, and he found near it a people. We said: "O Two Eras, either you are to punish, or you are to do them good."
When he had reached the setting of the sun, and found it setting in a murky spring, and found a people nearby, We said: “O Dhūl-Qarnayn: thou shalt either punish, or take concerning them good.”
until he reached the setting of the sun and found it setting in a muddy spring and found a people by it. We said, ‘Dhu’l-Qarnayn! You can either punish them or else you can treat them with gentleness.’
When he reached the far west, he found the sun setting in a vast ocean, and found people there. We said, "O Zul-Qarnain, you can rule as you wish; either punish, or be kind to them."
Until he reached the setting of the sun; he found it setting at a hot spring, and he found a people near it. We said: "O Two Horned One, either you shall punish, or you shall do them good."
Until he reached the setting of the sun, and he found it setting at a black water, and he found near it a people. We said, "O Two Eras, either you are to punish, or you are to do them good."