Kuşkusuz Biz seni, gerçek ile bir haber verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet içinde bir uyarıcı geçmiştir.
- Sen, sadece bir uyarıcısın. Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı olmuştur.
Biz seni bir amaç için müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.* (Nitekim) her ümmet için de elbette bir uyarıcı gelmiştir.*
Seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle gönderdik. Her toplum içinde mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.
Kuşkusuz Biz seni, gerçek ile bir haber verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet* içinde bir uyarıcı geçmiştir.
Bu gerçeği seninle birlikte gönderdik ki, müjdeler veresin ve uyarılarda bulunasın. Her toplumun(ümmetin) geçmişinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.
Aslında, seni, muştulayıcı ve uyarıcı olarak gerçekle gönderdik. Bir uyarıcının gelip geçmediği hiçbir toplum yoktur.
Şüphe yok ki Biz seni hakikate sadık bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik: zira hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir uyarıcı çıkmamış olsun.
Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
Şüphesiz biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
Muhakkak ki, Biz seni gerçek ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinden bir uyarıcı geçmiş olmasın.
Biz seni hakikat ehli bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; çünkü hiçbir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
Muhakkak ki seni hakk ile hem bir beşir hem bir nezir gönderdik, hiç bir ümmet de yoktur ki içlerinde bir nezir geçmiş olmasın
Biz seni gerçek ile birlikte müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber gelip) geçmiştir.
Şüphesiz, biz seni hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
Şübhesiz ki biz seni (rahmetimizin) müjdeci (si,) (azabımızın) korkutucu (su) olarak hidayetle gönderdik. Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere mutlakaa içinde (azabdan) bir korkutucu (peygamber gelib) geçmişdir.
Muhakkak ki Biz; seni, müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki ona, bir uyarıcı gelmiş olmasın.
Biz seni müjdeci ve uyarıcı olman için, hak ile gönderdik. İçinde uyarıcı olmayan hiç bir ümmet yoktur.
Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kafirleri azapla uyaran bir elçi olarak gönderdik. Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir millet yoktur.
Muhakkak ki biz seni Hak olarak irsal ettik, müjdeci ve uyarıcı! Hiçbir ümmet yoktur ki onun içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
Seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle gönderdik. Her toplum içinde mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.
Kuşkusuz Biz seni, gerçek ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet* içinde bir uyarıcı geçmiştir.
We have sent you with the truth, a bearer of good news, and a warner. There is not a nation but a warner came to it.
We have sent thee with the truth as a bearer of glad tidings, and as a warner. And there was no community save a warner passed among it.
We have sent you with the truth bringing good news and giving warning. There is no community to which a warner has not come.
We have sent you with the truth, a bearer of good news, as well as a warner. Every community must receive a warner. *
We have sent you with the truth as a bearer of good news and a warner. There was not a nation that a warner did not come to it.
We have sent you with the truth, a bearer of good news, and a warner. There is not a nation but a warner came to it.