Veya temelleri üzerine yıkılıp, harap olmuş beldeye uğrayan kimse gibi: "Ölümünden sonra Allah bunu nasıl diriltecek? Demişti. Bunun üzerine Allah, onu öldürüp yüz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltti. Ona: "Ne kadar süre ölü kaldın?" dendi. O da: "Bir gün veya bir günden daha az." dedi. Allah, "Hayır yüz yıl kaldın." dedi. Buna rağmen yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Ve eşeğine de bak. Bu, insanlara ayet olman içindir. Şu kemiklere bir bak, onları nasıl düzenleyip sonra et giydiriyoruz." Ona bu detaylı açıklama yapıldıktan sonra: "Artık anladım ki, kuşkusuz Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir." dedi.
# | kelime | anlam | kök |
---|---|---|---|
1 | ev | yahut | |
2 | kallezi | şu kimse gibi ki | |
3 | merra | uğramıştı | مرر |
4 | ala | ||
5 | karyetin | bir kasabaya | قري |
6 | ve hiye | o kimse | |
7 | haviyetun | (duvarları) yığılmış | خوي |
8 | ala | üstüne | |
9 | uruşiha | çatıları | عرش |
10 | kale | dedi ki | قول |
11 | enna | nasıl | اني |
12 | yuhyi | diriltecek | حيي |
13 | hazihi | bunu | |
14 | llahu | Allah | |
15 | bea'de | sonra | بعد |
16 | mevtiha | öldükten | موت |
17 | feematehu | kendisini öldürüp | موت |
18 | llahu | Allah (da) | |
19 | miaete | yüz | ماي |
20 | aamin | sene | عوم |
21 | summe | sonra | |
22 | beasehu | diriltti | بعث |
23 | kale | dedi | قول |
24 | kem | ne kadar | |
25 | lebiste | kaldın | لبث |
26 | kale | dedi | قول |
27 | lebistu | kaldım | لبث |
28 | yevmen | bir gün | يوم |
29 | ev | ya da | |
30 | bea'de | birazı (kadar) | بعض |
31 | yevmin | bir günün | يوم |
32 | kale | (Allah) dedi | قول |
33 | bel | bilakis | |
34 | lebiste | kaldın | لبث |
35 | miaete | yüz | ماي |
36 | aamin | yıl | عوم |
37 | fenzur | bak | نظر |
38 | ila | ||
39 | taaamike | yiyeceğine | طعم |
40 | ve şerabike | ve içeceğine | شرب |
41 | lem | ||
42 | yetesenneh | bozulmamış | سنه |
43 | venzur | ve bak | نظر |
44 | ila | ||
45 | himarike | eşeğine | حمر |
46 | velinec'aleke | seni kılalım diye | جعل |
47 | ayeten | bir ibret | ايي |
48 | linnasi | insanlar için | نوس |
49 | venzur | ve bak | نظر |
50 | ila | ||
51 | l-izami | kemiklere | عظم |
52 | keyfe | nasıl | كيف |
53 | nunşizuha | onları birbiri üstüne koyuyor | نشز |
54 | summe | sonra | |
55 | neksuha | onlara giydiriyoruz | كسو |
56 | lehmen | et | لحم |
57 | felemma | bu işler | |
58 | tebeyyene | açıkça belli olunca | بين |
59 | lehu | ona | |
60 | kale | dedi ki | قول |
61 | ea'lemu | biliyorum ki | علم |
62 | enne | şüphesiz | |
63 | llahe | Allah | |
64 | ala | ||
65 | kulli | her | كلل |
66 | şey'in | şeye | شيا |
67 | kadirun | kadirdir | قدر |
Yoksa ey insanoğlu, halkının terkettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş bir kasabadan geçen ve "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilir?" diyen o kişi ile aynı fikirde misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu:"Bu halde ne kadar kaldın?" O da,"Bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. Allah,"Hayır" dedi."Bu halde bir asır kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak; geçen yıllar onları bozmamış ve eşeğine bak; biz bütün bunları insanlara bir ders olasındiye yaptık. Bir de şu insanların ve hayvanların kemiklerine bak. Onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" Bütün bunlar ona açıklanınca, "Şimdi öğrendim ki Allah her şeye kadirdir" dedi.
Veya (görmediniz mi) o kişiyi* ki evlerinin duvarları çatıları üzerine yığılmış (alt üst olmuş) bir şehre uğramıştı. (Bu kişi), "(Şehrin) ölümünden sonra Allah burayı nasıl diriltir acaba?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş (ölü gibi bırakmış), sonra tekrar diriltmişti. (Allah) "Ne kadar kaldın?" diye sorunca "Bir gün veya günün bir kısmı kadar." demişti. (Allah) ona şöyle demişti: "Hayır! Yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.* Eşeğine de bak! Seni insanlara bir ibret kılalım diye (böyle yaptık). Şimdi kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra nasıl onlara et giydiriyoruz!" (Durum) kendisi için apaçık bir hâl alınca, "Biliyorum ki Allah her şeye gücü yetendir." demişti.*
Yahut şu kimse gibisi de... Altı üstüne gelmiş yıkıntı bir kasabaya uğrar ve "ALLAH bunu ölümünden sonra nasıl diriltebilir" der. Bunun üzerine ALLAH onu yüz sene ölü bıraktıktan sonra diriltti. "Burada ne kadar kaldın" dedi. "Bir gün yahut günün bir parçası kadar kaldım" dedi. "Hayır, sen yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak hala bozulmamış. Eşeğine de bak. Seni halk için bir delil yaptık. Kemiklere dikkat et, onları nasıl üst üste koyuyor, sonra onlara nasıl da et giydiriyoruz." Durum kendisine aydınlanınca, "Artık ALLAH'ın her şeye gücü yettiğini biliyorum" dedi.*
Veya temelleri üzerine yıkılıp, harap olmuş beldeye uğrayan kimse gibi: "Ölümünden sonra Allah bunu nasıl diriltecek? Demişti. Bunun üzerine Allah, onu öldürüp yüz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltti. Ona: "Ne kadar süre ölü kaldın?" dendi. O da: "Bir gün veya bir günden daha az." dedi. Allah, "Hayır yüz yıl kaldın." dedi. Buna rağmen yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Ve eşeğine de bak. Bu, insanlara ayet* olman içindir. Şu kemiklere bir bak, onları nasıl düzenleyip sonra et giydiriyoruz." Ona bu detaylı açıklama yapıldıktan sonra: "Artık anladım ki, kuşkusuz Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir." dedi.
Şu kişiyi de düşündün mü? Binaları tamamen çökmüş bir kente uğramıştı da "Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allah onu yüz yıl süreyle öldürdü, sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün kaldım, belki bir günden de az!" dedi. Allah dedi ki: "Yok, tam yüz yıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak, hiç bozulmamış! Bir de eşeğine bak! Bu, seni insanlara bir belge yapmak içindir. Şimdi de (eşekten kalma) kemiklere bak, onları yeden nasıl kaldıracağımızı, sonra nasıl ete büründüreceğimizi gör!" Bunları açık açık görünce dedi ki: "Şimdi biliyorum, Allah her şeye bir ölçü koyar."*
Veya altüst olmuş ıssız bir kente uğrayan kimseyi? "Allah, ölümünden sonra, buna nasıl yeniden yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine, Allah, onu yüz yıl ölü bıraktıktan sonra, yeniden yaşam verdi. Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" "Bir gün veya bir günden az kaldım!" dedi. "Hayır, yüz yıl kaldın; yiyeceğine ve içeceğine bak, bozulmamış. Ayrıca, eşeğine bak; insanlara bir gösterge olman için böyle olmuştur. Bir de kemiklerine bak; onları nasıl birleştirip, sonra et giydiriyoruz!" Artık, ona açıkça belli olunca, şöyle dedi: "Biliyorum ki, Allah, her şeye Gücü Yetendir!"*
Yoksa (sen ey insan); alt üst olmuş, her tarafı yıkılıp harabe haline gelmiş bir şehre uğrayıp, "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?" diyen biri gibi misin? Allah onu yüz yıl ölü olarak bıraktı, ardından dirilterek sordu: "Ne kadar kaldın?" O da cevap verdi: "Bir gün ya da daha az kaldım." Buyurdu: "Hayır, aksine yüz yıl kaldın, istersen yiyeceğine ve içeceğine bak, daha kokuşmamış bile; ve bir de eşeğine bak. Biz, seni insanlara bir işaret kıldık. Ve bak (canlılara ait) kemiklere, onları nasıl yerli yerince dizip, ardından üzerlerini etle kapladığımızı düşün!" Bütün bunlar kendisine açıklanınca şu itirafta bulundu: "Artık bildim ki Allah her şeye kadirdir."
Ya şu kişi gibisini görmedin mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir."
Yahut, altı üstüne gelmiş ıpıssız bir şehre uğrayıp: "Allah, bunu bu ölümünden sonra nereden diriltecek?" diyen kimse gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl öldürdü, sonra diriltti ve: "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O: "Bir gün veya bir günden eksik kaldım." dedi. Allah: "Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Bunlar, seni insanlara karşı gücümüzün bir canlı delili yapmamız içindir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Bu şekilde hak kendisine apaçık belli olduğunda: "Allah'ın herşeye gücü yettiğini şimdi biliyorum." dedi.
Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi) öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kadirdir!"
Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, "Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?" demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: "Ne kadar (ölü) kaldın?" O, "Bir gün veya bir günden daha az kaldım" diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: "Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: "Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."
Yahud o kimse gibi ki bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş ıpıssız yatıyor, "Bunu bu ölümünden sonra Allah nerden diriltecek?" dedi, bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü sonra diriltti, ne kadar kaldın? diye sordu "bir gün yahud bir günden eksik kaldım" dedi, Allah buyurdu ki: Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele merkebine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin canlı bir ayeti kılayım diyedir, hele o kemiklere bak onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et geydiriyoruz? Bu suretle vaktaki ona hak tebeyyün etti, şimdi biliyorum, dedi: Hakikaten Allah her şey'e kadir
Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı; "Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım" dedi. (Allah) "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Allah'ın herşeye kadir olduğunu biliyorum." dedi.
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Tanrı burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Tanrı onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Tanrı ona) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Tanrı her şeye güç yetirendir.
Yahud o kimse gibisini (görmedin mi) ki (binalarının) çatıları çökmüş, dıvarları üstüne yıkılmış (kimsecikleri de kalmamış bir kasabaya uğramış. (Kendi kendine) "Allah burasını ölümden sonra acaba nasıl diriltecek?" demiş. Allah da onu yüz yıl ölü bırakmış, sonra diriltmiş (kendisine) "Ne kadar eğlendin?" demiş o da: "Bir gün, yahud bir günden az" diye söylemişdi. Allah (ona) "Hayır, yüz yıl (ölü) kaldın, işte yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamışdır. Bir de merkebine bak. (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret nişanesi kılmamız içindir. (Merkebin) kemikler (ine) de bak, onları nasıl birleşdirib yerli yerine koyuyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz" dedi. O — (merkeb dirilib eski haaline geldiği ve her şey) kendisine apaçık belli olduğu zaman — (şöyle) söyledi: "(Artık şu müşahedemle de) biliyorum ki Allah şübhesiz her şey'e hakkıyle gücüyetendir".
Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimse gibisini görmedin mi? Allah, bunu ölümünden sonra nasıl diriltecek? dedi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene ölü bıraktı, sonra diriltti. Na kadar kaldın? dedi. O da: Bir gün veya bir günden daha az kaldım, dedi. Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine içeçeğine bak; henüz bozulmamış, bir de merkebine bak. Hem seni insanlara bir ibret kılacağız. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyor ve sonra onlara nasıl et giydiriyoruz? dedi. Bu hal ona apaçık belli olunca: Artık Allah'ın herşeye Kadir olduğunu biliyorum, dedi.
Veya altı üstüne gelmiş, ıssız bir beldeye uğrayan kimse gibi: -Allah, burasını ölümden sonra nasıl diriltir? demişti de, bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. Ona: -Ne kadar kaldın? demiştik. O da: -Bir gün veya bir günün bir kısmı kaldım, demişti. -Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış, eşeğine de bak, seni insanlara bir ibret kılmak için, bir de o kemiklere bak, nasıl bir araya getiriyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O kendisine bunlar apaçık belli olduktan sonra: -Artık biliyorum ki Allah'ın her şeye gücü yeter, demişti.
Yahut şu kimsenin hali gibi ki o bir şehre uğramıştı. Şehrin altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Allah burayı bu ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl boyunca öldürüp sonra diriltti. "Ölü vaziyette ne kadar kaldın?" diye sorunca o: "Bir gün veya daha az" diye cevap verdi. Allah ona: "Hayır! yüz sene kaldın. İşte yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış. Bir de merkebine bak! (Kemikleri nasıl birbirinden ayrılmış). Seni de insanlara canlı bir delil yapmak için öldürüp dirilttik. Hele o kemiklere dikkat et, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz!" Böylece işin gerçeği kendisine tam manasıyla belli olunca: "Artık pek iyi biliyorum ki Allah her şeye kadirdir." dedi.
Şöyle birinin (haberini almadın mı)? Bir yerleşim alanına uğramıştı ki binaların üstü altına gelmiş, insanları helak olmuş, "Allah şurayı bu ölüm sonrasında nasıl diriltir" diye düşünmüştü. Allah onu orada öldürmüş ve yüz sene sonra diriltmişti. "Ne kadar kaldın" dedi.. . O da: "Bir gün veya birazı kadar" cevabını verdi. Allah buyurdu: "Hayır, yüz sene geçti üzerinden. . . İşte bak yiyecek içeceğine, hiç bozulmamış, ama eşeğine bak (nasıl çürüyüp sırf kemikleri kalmış!) Seni insanlar için bir işaret - ibret kılalım diye (yaptık bunu). . . Kemiklere bak nasıl onları kaldırıp üzerlerine et giydiriyoruz. " Bu suretle iş açıkça belli olunca şöyle dedi: "Biliyorum, kesinlikle Allah her şeye Kaadir'dir!"
Yahut şu kimse gibisi de (dikkatini çekmedi mi?)... Altı üstüne gelmiş yıkıntı bir kasabaya uğrar ve 'ALLAH bunu ölümünden sonra nasıl diriltebilir,' der. Bunun üzerine ALLAH onu yüz sene ölü bıraktıktan sonra diriltti. 'Burada ne kadar kaldın,' dedi. 'Bir gün yahut günün bir parçası kadar kaldım,' dedi. 'Hayır, sen yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak hala bozulmamış. Eşeğine de bak. Seni halk için bir delil yaptık. Kemiklere dikkat et, onları nasıl üstüste koyuyor, sonra onlara nasıl daet giydiriyoruz.' Durum kendisine aydınlanınca, 'Artık ALLAH'ın her şeye gücü yettiğini biliyorum,' dedi.
Veya temelleri üzerine yıkılıp, harap olmuş beldeye uğrayan kimse gibi: "Ölümünden sonra Allah bunu nasıl diriltecek? demişti. Bunun üzerine Allah, onu öldürüp yüz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltti. Ona: "Ne kadar süre ölü kaldın?" dendi. O da: "Bir gün veya bir günden daha az." dedi. Allah, "Hayır yüz yıl kaldın." dedi. Buna rağmen yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Ve eşeğine de bak. Bu, insanlara ayet* olman içindir. Şu kemiklere bir bak, onları nasıl düzenleyip sonra et giydiriyoruz.". Ona bu detaylı açıklama yapıldıktan sonra: "Artık anladım ki, kuşkusuz Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir." dedi.
Or the one who passed through a town, where all its inhabitants had passed away. He said: "How can God possibly resurrect this after its death" So God put him to death for one hundred calendar years, then He resurrected him. He said: "How long have you stayed here" He said: "I have stayed here a day or part of a day." He said: "No, you have stayed here for one hundred calendar years! Look at your food and drink, they have not changed, but look at your mule; and We will make you a sign for the people; and look at the bones how We grow them, then We cover them with flesh." So when it was clear to him what happened, he said: "I now know that God is capable of all things!"
Or like one passing by a town when it was desolate: he said: “How will God give life to this after its death?” So God caused him to die a hundred years; then He raised him up. He said: “How long hast thou tarried?” Said he: “I have tarried a day, or part of a day.” He said: “Nay, thou hast tarried a hundred years. Look thou at thy food and drink: they are not spoiled. And look thou at thy donkey — and We will make thee a proof for mankind — and look thou at the bones: how We restore them to life, then We clothe them with flesh.” And when it had become clear to him, said he: “I know that God is over all things powerful.”
Or the one who passed by a town which had fallen into ruin? He asked, ‘How can Allah restore this to life when it has died?’ Allah caused him to die a hundred years then brought him back to life. Then He asked, ‘How long have you been here?’ He replied, ‘I have been here a day or part of a day.’ He said, ‘Not so! You have been here a hundred years. Look at your food and drink – it has not gone bad – and look at your donkey so We can make you a Sign for all mankind. Look at the bones – how We raise them up and clothe them in flesh.’ When it had become clear to him, he said, ‘Now I know that Allah has power over all things.’
Consider the one who passed by a ghost town and wondered, "How can GOD revive this after it had died?" GOD then put him to death for a hundred years, then resurrected him. He said, "How long have you stayed here?" He said, "I have been here a day, or part of the day." He said, "No! You have been here a hundred years. Yet, look at your food and drink; they did not spoil. Look at your donkey - we thus render you a lesson for the people. Now, note how we construct the bones, then cover them with flesh." When he realized what had happened, he said, "Now I know that GOD is Omnipotent."
Or the one who passed through a town which had become ruins. He said: "How can God possibly revive this after it had died?" So God put him to death for one hundred years, then He resurrected him. He said: "How long have you stayed here?" He said: "I have stayed here a day or part of a day." He said: "No, you have stayed here for one hundred years! Look at your food and drink, they have not changed, but look at your donkey! And We will make you a sign for the people; and look at the bones how We expand them, then We cover them with flesh." So when it was clear to him what happened, he said: "I now know that God is capable of all things!"
Or the one who passed through a town, where all its inhabitants had passed away. He said, "How can God possibly resurrect this after its death?" So God put him to death for one hundred calendar years, then He resurrected him. He said, "How long have you stayed here?" He said, "I have stayed here a day or part of a day." He said, "No, you have stayed here for one hundred calendar years! Look at your food and drink, they have not changed, but look at your donkey. Thus, We will make you a sign for the people; and look at the bones how We grow them, and then We cover them with flesh." When it was clear to him what happened, he said, "I now know that God is capable of all things!"