سورة القلم

68. Kalem suresi
Kalem

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ant olsun ki,

نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ

Nun vel kalemi ve ma yesturun.

Rabb'inin nimeti ile sen mecnun değilsin.

مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ

Ma ente bi ni'meti rabbike bi mecnun.

Senin için minnet altında bırakmayan bir ödül vardır.

وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ

Ve inne leke le ecren gayre memnun.

Sen, kesinlikle büyük bir ahlak üzerindesin.

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ

Ve inneke le ala hulukın azim.

Yakında göreceksin, onlar da görecekler!

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ

Fe se tubsıru ve yubsırun.

Kimmiş meftun olan.

بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ

Bi eyyikumul meftun.

Kuşkusuz Rabb'in, kimin Kendi yolundan saptığını çok iyi bilir; doğru yolda olanları da en iyi O bilir.

اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ

İnne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebilihi ve huve a'lemu bil muhtedin.

O halde yalanlayanlara boyun eğme.

فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ

Fe la tutııl mukezzibin.

Onlar, uzlaşmacı olmanı ve böylece de seninle uzlaşmayı isterler.

وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ

Veddu lev tudhinu fe yudhinun.

Hiç durmadan yemin eden düzenbazlara boyun eğme.

وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ

Ve la tutı' kulle hallafin mehin.

Devamlı kusur arayıp laf taşıyan iftiracılara,

هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ

Hemmazin meşşain bi nemim.

Sürekli iyi şeyleri engelleyip haddi aşan günahkarlara,

مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ

Mennaın lil hayri mu'tedin esim.

Zorba, kötü karakterli kimselere;

عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ

Utullin ba'de zalike zenim.

Mal ve oğulları var diye.

اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ

En kane za malin ve benin.

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Bunlar evvelkilerin masalları." der.

اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

İza tutla aleyhi ayatuna kale esatirul evvelin.

Yakında hortumunun üzerine damga basacağız.

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ

Se nesimuhu alel hurtum.

Kuşkusuz Biz onları belalandırdık. Tıpkı, bahçelerinin ürünlerini sabah erkenden toplayacaklarına dair sözleşen bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi.

اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ

İnna belevnahum ke ma belevna ashabel cenneh, iz aksemule yasri munneha musbihin.

Bir istisna da yapmıyorlardı.

وَلَا يَسْتَثْنُونَ

Ve la yestesnun.

Fakat onlar daha uyanmadan, Rabb'in tarafından bir dolaşan onun üzerinde dolaştı.

فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ

Fe tafe aleyha taifun min rabbike ve hum naimun.

Böylece, bahçeleri, üzerinde hiç ekin olmayan kara toprak gibi oldu.

فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ

Fe asbahat kes sarim.

Sabah olunca birbirlerine seslendiler.

فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ

Fe tenadev musbihin.

Eğer, ürününüzü toplayacaksanız, tarlanıza sabah erkenden gidin!

اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ

Enıgdu ala harsikum in kuntum sarımin.

Hemen, sessizce yola koyuldular.

فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ

Fentaleku ve hum yetehafetun.

"Sakın ha! Bugün aranıza hiçbir ihtiyaç sahibi girmesin."

اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ

En la yedhulennehel yevme aleykum miskin.

İhtiyaç sahiplerini göz ardı ederek erkenden gittiler.

وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ

Ve gadev ala hardin kadirin.

Fakat onu gördüklerinde: "Herhalde yanlış yere geldik!" dediler.

فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ

Fe lemma reevha kalu inna le dallun.

"Hayır! Biz, mahrum bırakılanlarız."

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

Bel nahnu mahrumun.

En makul düşünenleri: "Ben, size tesbih etmeliyiz dememiş miydim?" dedi.

قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ

Kale evsatuhum e lem ekul lekum levla tusebbihun.

Onlar: "Rabb'imizi tesbih ederiz. Doğrusu bizler haksızlık edenlermişiz." dediler.

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ

Kalu subhane rabbina inna kunna zalimin.

Ardından birbirlerini suçlamaya başladılar.

فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ

Fe akbele ba'duhum ala ba'dın yetelavemun.

"Yazıklar olsun bize! Biz, gerçekten azgınlık eden kimselermişiz."

قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ

Kalu ya veylena inna kunna tagin.

"Umarız ki, Rabb'imiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Ümitle Rabb'imize yöneliyoruz."

عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ

Asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina ragıbun.

İşte azap böyledir. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilenlerden olsalardı.

كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟

Kezalikel azab, ve le azabul ahıreti ekber, lev kanu ya'lemun.

Takva sahipleri için, Rabb'lerinin yanında, nimeti bol Cennetler vardır.

اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

İnne lil muttekine ınde rabbihim cennatin naim.

İşte böyle, hiç Allah'a teslim olanları, suçlularla bir tutar mıyız?

اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ

E fe necalul muslimine kel mucrimin.

Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ

Ma lekum, keyfe tahkumun.

Yoksa bir kitabınız var da bu bilgileri oradan mı öğreniyorsunuz?

اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ

Em lekum kitabun fihi tedrusun.

İçinde, "Beğendiğiniz şeyler sizindir." yazan bir kitap.

اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ

İnne lekum fihi lema tehayyerun.

Yoksa siz her ne hüküm verirseniz öyle olacak diye, Kıyamet Günü'ne kadar geçerli verilmiş bir sözümüz mü var?

اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ

Em lekum eymanun aleyna baligatun ila yevmil kıyameti inne lekum lema tahkumun.

Onlara sor bakalım: "Böyle bir şeye hangisi garanti verebilir?"

سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ

Sel hum eyyuhum bi zalike zeim.

Yoksa ortakları mı var? Eğer doğru söylüyorlarsa ortaklarını getirsinler!

اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ

Em lehum şurekau, fel ye'tu bi şurekaihim in kanu sadikin.

Gerçeklerin açığa çıktığı gün secde etmeye çağrılacaklar, ancak buna güçleri yetmez.

يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ

Yevme yukşefu an sakın ve yud'avne iles sucudi fe la yestetiun.

O gün, gözlerini umutsuzca endişe bürüyecek, yüzlerini aşağılanmışlık duygusu kaplayacaktır. Oysaki onlar, fırsat varken secdeye davet olunmuşlardı.

خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ

Haşiaten ebsaruhum terhekuhum zilleh, ve kad kanu yud'avne iles sucudi ve hum salimun.

O halde bu hadisi yalanlayanları Bana bırak. Onları bilmedikleri bir yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız.

فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ

Fe zerni ve men yukezzibu bi hazel hadis, se nestedricuhum min haysu la ya'lemun.

Onlara süre tanıyorum. Kuşkusuz, Benim planım çok sağlamdır.

وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ

Ve umli lehum, inne keydi metin.

Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borca mı giriyorlar?

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ

Em tes'eluhum ecren fe hum min magremin muskalun.

Veya gaybın bilgisine sahipler de oradan mı yazıyorlar?

اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

Em inde humul gaybu fehum yektubun.

Artık Rabb'inin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi gibi olma. Hani o çok üzüntülü ve hüzünlü olarak seslenmişti.

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ

Fasbir li hukmi rabbike ve la tekun ke sahıbil hut, iz nada ve huve mekzum.

Eğer Rabb'inden yeniden bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak boş bir yere atılmış olacaktı.

لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ

Levla en tedarekehu ni'metun min rabbihi le nubize bil arai ve huve mezmum.

Fakat Rabb'i onu seçti ve iyilerden yaptı.

فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

Fectebahu rabbuhu fe cealehu mines salihin.

Gerçeği yalanlayan nankörler, o öğüdü duydukları zaman, neredeyse gözleriyle seni devireceklerdi. "Kuşkusuz o bir delidir." diyorlardı.

وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ

Ve in yekadullezine keferu le yuzlikuneke bi ebsarihim lemma semiuz zikra ve yekulune innehu le mecnun.

Oysaki o, bütün insanlık için öğütten başka bir şey değildir.

وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ

Ve ma huve illa zikrun lil alemin.