سورة فصلت

41. Fussilet suresi
Ayrıntılı

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Ha, Mim.

حٰمٓۜ

Ha mim.

Rahmeti bol ve kesintisiz olan tarafından indirilmiştir.

تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ

Tenzilun miner rahmanir rahim.

Bilen bir halk için, ayetleri detaylandırılmış, Arapça kur'an bir Kitap'tır.

كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ

Kitabun fussilet ayatuhu kur'anen arabiyyen li kavmin ya'lemun.

Haber verici ve uyarıcı olarak. Fakat insanların çoğu ondan yüz çevirmekte ve onu dinlememektedirler.

بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ

Beşiren ve nezira, fe a'rada ekseruhum fehum la yesmeun.

"Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı, kalplerimiz örtülü, kulaklarımızda bir ağırlık ve bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, bildiğini yap, biz de bildiğimizi yapacağız." dediler.

وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ

Ve kalu kulubuna fi ekinnetin mimma ted'una ileyhi ve fi azanina vakrun ve min beynina ve beynike hicabun fa'mel innena amilun.

De ki: "Ben de sizin gibi bir beşerim. Bana vahyolunuyor ki, sizin ilahınız, bir tek ilahtır. Öyleyse doğrudan O'na yönelin ve yalnızca O'ndan bağışlanma dileyin. Müşriklerin vay haline!"

قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ

Kul innema ene beşerun mislukum yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahidun festekimu ileyhi vestagfiruh, ve veylun lil muşrikin.

Onlar zekat yapmazlar. Ahireti inkar ederler.

اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

Ellezine la yu'tunez zekate ve hum bil ahireti hum kafirun.

İnanan ve salihatı yapanlar için minnet altında bırakmayan bir ödül vardır.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟

İnnellezine amenu ve amilus salihati lehum ecrun gayru memnun.

De ki: "Gerçekten de yeri iki günde yaratana mı nankörlük ediyorsunuz? O'na denk olanlar mı görüyorsunuz? O, alemlerin Rabb'idir."

قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ

Kul e innekum le tekfurune billezi halakal arda fi yevmeyni ve tec'alune lehu endada, zalike rabbul alemin.

Orada; onun üzerinde ağır baskılar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada rızkını temin etmek isteyenler için, rızıkları, fark gözetmeden dört gün içinde takdir etti.

وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ

Ve ceale fiha revasiye min fevkıha ve bareke fiha ve kaddere fiha akvateha fi erbeati eyyam, sevaen lis sailin.

Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik." dediler.

ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ

Summesteva iles semai ve hiye duhanun fe kale leha ve lil ardı'tiya tav'an ev kerha, kaleta eteyna taiin.

Böylece onları iki günde yedi gök olarak tamamladı. Ve her göğe işini vahyetti. Ve dünya göğünü kandillerle süsleyip koruduk. İşte bu, Mutlak Üstün Olan ve Her Şeyi Bilen'in takdiridir.

فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ

Fe kadahunne seb'a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha ve zeyyennes semaed dunya bi mesabiha ve hıfza, zalike takdirul azizil alim.

Eğer hala yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Âd ve Semud'un yıldırımı gibi bir yıldırıma karşı sizi uyardım."

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ

Fe in a'radu fe kul enzertukum saıkaten misle saıkati adin ve semud.

Hani! Onlara, onlardan önceki ve sonrakilere, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diye resuller gelmişti. Onlar, "Eğer Rabb'imiz isteseydi kesinlikle melekler indirirdi. O halde biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeylere Kafirlik ediyoruz." demişlerdi.

اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

İz caethumur rusulu min beyni eydihim ve min halfihim ella ta'budu illallah, kalu lev şae rabbuna le enzele melaiketen fe inna bima ursiltum bihi kafirun.

Âd'a gelince, onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar: "Bizden daha güçlü kim olabilir?" dediler. Kendilerini yaratan Allah'ın, kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ayetlerimizi bile bile reddediyorlardı.

فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

Fe emma adun festekberu fil ardı bi gayril hakkı ve kalu men eşeddu minna kuvveh, e ve lem yerev ennellahellezi halakahum huve eşeddu minhum kuvveh ve kanu bi ayatina yechadun.

Bunun üzerine, dünya hayatında zillet azabını onlara tattırmamız için, o bahtsız günlerde dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha rezil edicidir. Ve onlara yardım da olunmaz.

فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ

Fe erselna aleyhim rihan sarsaran fi eyyamin nahisatin li nuzikahum azabel hizyi fil hayatid dunya, ve le azabul ahireti ahza ve hum la yunsarun.

Semud halkına gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları şeyler nedeniyle, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.

وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ

Ve emma semudu fe hedeynahum festehabbul ama alel huda fe ehazethum saıkatul azabil huni bima kanu yeksibun.

Biz, inanan ve takvalı davranan kimseleri kurtardık.

وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟

Ve necceynellezine amenu ve kanu yettekun.

O gün, Allah'ın düşmanları bir araya getirilip topluca ateşe sürülecekler.

وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve yevme yuhşeru a'daullahi ilen nari fe hum yuzeun.

Nihayet oraya geldikleri zaman, yapmış oldukları şeylere; işitme, görme duyuları ve bedenleri kendi aleyhlerine tanıklık ederler.

حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Hatta iza ma cauha şehide aleyhim sem'uhum ve ebsaruhum ve culuduhum bima kanu ya'melun.

Bedenlerine, "Niçin aleyhimize tanıklık ettiniz?" dediler. Bedenleri de: "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz."

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve kalu li culudihim lime şehidtum aleyna, kalu entakanallahullezi entaka kulle şey'in ve huve halakakum evvele merretin ve ileyhi turceun.

"İşitme ve görme duyunuz ve bedeniniz aleyhinize tanıklık eder diye sakınmıyordunuz. Yapmakta olduğunuz birçok şeyi Allah'ın bilmediğini zannediyordunuz."

وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ

Ve ma kuntum testetirune en yeşhede aleykum sem'ukum ve la ebsarukum ve la culudukum ve lakin zanentum ennellahe la ya'lemu kesiren mimma ta'melun.

"İşte Rabb'iniz hakkındaki bu zannınız, sizi helake sürükledi. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldunuz."

وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

Ve zalikum zannukumullezi zanentum bi rabbikum erdakum fe asbahtum minel hasirin.

Artık dayanabilirlerse, onlar için konaklama yeri ateştir. Eğer özür beyan edip af isteseler de onlar affedilecek olanlardan değillerdir.

فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ

Fe in yasbiru fen naru mesven lehum ve in yesta'tibu fe ma hum minel mu'tebin.

Biz, onlara birtakım yandaşlar musallat ettik. Yaptıklarını ve yapacaklarını onlara süslü gösterdiler. Cinn ve insten, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklarda yürürlükte olan "söz" üzerlerine gerçekleşti. Onlar hüsrana uğrayan kimselerdir.

وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟

Ve kayyadna lehum kurenae fe zeyyenu lehum ma beyne eydihim ve ma halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fi umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins, innehum kanu hasirin.

Kafirler: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin, gürültü edin, belki üstün gelirsiniz." dediler.

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ

Ve kalellezine keferu la tesmeu li hazel kur'ani velgav fihi leallekum taglibun.

Böylesi Kafirlere şiddetli bir azap tattıracağız. Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile kesinlikle cezalandıracağız.

فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

Fe le nuzikannellezine keferu azaben şediden ve le necziyennehum esveellezi kanu ya'melun.

İşte böyle! Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bilerek reddetmeleri nedeniyle ceza olarak, onlar için orada ebedilik yurdu vardır.

ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

Zalike cezau a'daillahin nar, lehum fiha darul huld, cezaen bimakanu bi ayatina yechadun.

Kafirler: "Rabb'imiz! Cinn ve insten bizi saptıranları bize göster. Aşağılanmışlardan olmaları için onları ayaklarımızın altına alalım." dediler.

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ

Ve kalellezine keferu rabbena erinellezeyni edallana minel cinni vel insi nec'al huma tahte akdamina li yekuna minel esfelin.

"Rabb'imiz Allah'tır." deyip, dosdoğru olanlara gelince, onlara melekler gelerek: "Korkmayın ve üzülmeyin. Söz verildiğiniz Cennet'le sevinin!" derler.

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

İnnellezine kalu rabbunallahu summestekamu tetenezzelu aleyhimul melaiketu ella tehafu ve la tahzenu ve ebşiru bil cennetilleti kuntum tuadun.

"Biz, dünya hayatında ve ahirette sizin evliyanızız. Orada canlarınızın istediği her şey vardır ve istediğiniz her şey emrinizdedir."

نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ

Nahnu evliyaukum fil hayatid dunya ve fil ahireh, ve lekum fiha ma teştehi enfusukum ve lekum fiha ma teddeun.

"Çok Bağışlayıcı ve Rahmeti Kesintisiz olan tarafından bir ikram olarak."

نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟

Nuzulen min gafurin rahim.

Allah'a çağıran, salihatı yapan ve "Ben Müslüman olanlardanım." diyen kimseden daha iyi sözlü kim vardır?

وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

Ve men ahsenu kavlen mimmen dea ilallahi ve amile salihan ve kale inneni minel muslimin.

İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü iyilikle sav. Bir de bakmışsın ki seninle arasında düşmanlık olan kişi, candan velin oluvermiş.

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ

Ve la testevil hasenetu ve les seyyieh, idfa' billeti hiye ahsenu fe izellezi beyneke ve beynehu adavetun ke ennehu veliyyun hamim.

Buna ancak sabredenler kavuşturulur ve buna büyük haz sahipleri kavuşturulur.

وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ

Ve ma yulakkaha illellezine saberu, ve ma yulakkaha illa zu hazzın azim.

Eğer şeytan, bir dürtüş ile seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. O, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

Ve imma yenzeganneke mineş şeytani nezgun festeız billah, innehu huves semiul alim.

Gece ve gündüz; Güneş ve Ay O'nun ayetlerindendir. Güneş'e ve Ay'a secde etmeyin. Eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, onları yaratmış olana secde edin.

وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

Ve min ayatihil leylu ven neharu veş şemsu vel kamer, la tescudu liş şemsi ve la lil kameri vescudu lillahillezi halakahunne in kuntum iyyahu ta'budun.

Eğer kibirlenirlerse, bilsinler ki, Rabb'inin katında bulunanlar, gece gündüz, O'nu tesbih ederler ve onlar hiç usanmazlar.

فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ

Fe inistekberu fellezine inde rabbike yusebbihune lehu bil leyli ven nehari ve hum la yes'emun.

Kupkuru olarak gördüğün yeryüzünün, sonradan üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi ve nemalanıp kabarması da O'nun ayetlerindendir. Ona hayat veren, elbette ki ölüleri de diriltir. O, Her Şeye Gücü Yeten'dir.

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Ve min ayatihi enneke terel arda haşiaten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rebet, innellezi ahyaha le muhyil mevta, innehu ala kulli şey'in kadir.

Ayetlerimizde saptırma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. O halde Kıyamet Günü ateşe atılan kimse mi yoksa Bize güven içinde gelenler mi hayırlıdır? Dilediğinizi yapın. Kuşkusuz O, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

İnnellezine yulhıdune fi ayatina la yahfevne aleyna, e fe men yulka fin nari hayrun em men ye'ti aminen yevmel kıyameh, i'melu ma şi'tum innehu bima ta'melune basir.

Onlar, kendilerine zikir geldiği zaman onu Küfrettiler. Kuşkusuz O, yüce bir Kitap'tır.

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ

İnnellezine keferu biz zikri lemma caehum, ve innehu le kitabun aziz.

Ona önünden ve arkasından batıl yaklaşamaz. En İyi Hüküm Veren, Övgüye Değer Yegane Varlık tarafından indirilmiştir.

لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ

La ye'tihil batılu min beyni yedeyhi ve la min halfih, tenzilun min hakimin hamid.

Sana, senden önceki resullere söylenmiş olandan başka bir şey söylenmiyor. Senin Rabb'in, kesinlikle bağışlamanın ve acı veren azabın sahibidir.

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

Ma yukalu leke illa ma kad kile lir rusuli min kablik, inne rabbeke le zu magfiretin ve zu ikabin elim.

Biz, onu yabancı bir dille "kuran" yapsaydık, mutlaka: "O'nun ayetleri açıklanmalı değil miydi?" derlerdi. Yabancı dilde bir kurana Arap muhatap, hiç olur mu? De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve bir şifadır." Ve inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve O, onlara kapalıdır. Onlara sanki uzak bir yerden seslenilmektedir.

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟

Ve lev cealnahu kur'anen a'cemiyyen le kalu lev la fussilet ayatuh, e a'cemiyyun ve arabiy, kul huve lillezine amenu huden ve şifaun, vellezine la yu'minune fi azanihim vakrun ve huve aleyhim ama, ulaike yunadevne min mekanin baid.

Ant olsun ki Biz, Musa'ya Kitap'ı vermiştik de onda görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabbinin önceden verilmiş bir kararı olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Onlar, Kur'an hakkında tam bir ikilem ve kaygı içindeler.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

Ve lekad ateyna musel kitabe fahtulife fih, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefi şekkin minhu murib.

Kim salihatı yaparsa kendisi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kötülüğü kendisi içindir. Senin Rabb'in kullarına asla haksızlık yapmaz.

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

Men amile salihan fe li nefsihi ve men esae fe aleyha, ve ma rabbuke bi zallamin lil abid.

O Sa'at'ın bilgisi yalnızca O'na havale olunur. O'nun bilgisi dışında hiçbir ürün kabuğundan çıkmaz. Hiçbir dişi hamile kalmaz ve doğum yapmaz. Onlara: "Bana ortak koştuklarınız nerede?" diye seslenileceği gün, onlar: "Bizden bir tanık olmadığını Sana bildiririz." derler.

اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ

İleyhi yureddu ilmus saah, ve ma tahrucu min semeratinmin ekmamiha ve ma tahmilu min unsa ve la tedau illa bi ilmih, ve yevme yunadihim eyne şurekai kalu azennake ma minna min şehid.

Ve daha önce tapındıkları şeyler, onlardan uzaklaşıp gittiler. Onlar, kendileri için kaçıp kurtulacak yer olmadığını anladılar.

وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ

Ve dalle anhum ma kanu yed'une min kablu ve zannu ma lehum min mahis.

İnsan iyilik istemekten bıkıp usanmaz. Eğer kendisine bir kötülük dokunursa, hemen karamsarlığa kapılır ve ümitsiz olur.

لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ

La yes'emul insanu min duail hayri ve in messehuş şerru fe yeusun kanut.

Fakat kendisine dokunan sıkıntıdan sonra, ona Tarafımızdan bir rahmet tattırsak: "Bu benim hakkımdır. Ve Sa'at'ın geleceğini de sanmıyorum. Gelse bile, Rabb'imin huzuruna çıkarılacak olursam, O'nun yanında kesinlikle benim için en iyisi vardır." der. O zaman, Kafirlere yaptıklarını kesinlikle bildireceğiz ve onlara kesinlikle ağır bir cezadan tattıracağız.

وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ

Ve le in ezaknahu rahmeten minna min ba'di darrae messethu le yekulenne haza li ve ma ezunnus saate kaimeten ve le in ruci'tu ila rabbi inne li indehu lel husna, fe le nunebbiennellezine keferu bima amilu ve le nuzikannehum min azabin galiz.

İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirip yan çizer. Kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da bol bol dua ederek yardım ister.

وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ

Ve iza en'amna alel insani a'rada ve nea bi canibih, ve iza messehuş şerru fe zu duain arid.

De ki: "Gördünüz mü? Eğer Kur'an Allah katından olduğu halde, siz onu inkar ediyor ve tanımıyorsanız; bu durumda, haktan uzak kalandan daha sapkın kim olabilir?"

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ

Kul e reeytum in kane min indillahi summe kefertum bihi men edallu mimmen huve fi şikakın baid.

Âyetlerimizi afakta ve enfüste onlara göstereceğiz. Onun gerçek olduğu açıkça belli olsun diye. Rabb'inin her şeye tanık olması yeterli değil mi?

سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ

Se nurihim ayatina fil afakı ve fi enfusihim hatta yetebeyyene lehum ennehul hakk, e ve lem yekfi bi rabbike ennehu ala kulli şey'in şehid.

İyi bilin ki onlar, Rabb'lerine kavuşacaklarından kuşku duyuyorlar. İyi bilin ki O, Her Şeyi Kuşatan'dır.

اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ

E la innehum fi miryetin min likai rabbihim, e la innehu bi kulli şey'in muhit.