سورة النمل

27. Neml suresi
Dişi Karınca

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Ta, Sin. İşte bunlar Kur'an'ın, gerçeği apaçık ortaya koyan Kitap'ın ayetleridir.

طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

Ta sin, tilke ayatul kur'ani ve kitabin mubin.

İnananlar için doğru yola iletici ve haber vericidir.

هُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ

Huden ve buşra lil mu'minin.

Onlar, salatı ikame ederler, zekatı yaparlar. Onlar, ahirete kesin olarak inanırlar.

اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Ellezine yukimunes salate ve yu'tunez zekate ve hum bil ahıreti hum yukınun.

Hesap Günü'ne inanmayanlara, yaptıklarını sevimli gösterdik. Bu yüzden şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.

اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ اَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَۜ

İnnellezine la yu'minune bil ahireti zeyyenna lehum a'malehum fe hum ya'mehun.

Onlar için azabın kötüsü vardır. Onlar, Hesap Günü'nde en çok ziyana uğrayacak kimselerdir.

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَهُمْ سُٓوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ

Ulaikellezine lehum suul azabi ve hum fil ahıreti humul ahserun.

Kuşkusuz Sen En İyi Hüküm Veren ve Her Şeyi Bilen tarafından Kur'an verilensin.

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

Ve inneke le tulekkal kur'ane minledun hakimin alim.

Hani Musa, yakınlarına: "Bir ateş fark ettim. Size ondan bir haber veya ısınmanız için kor halinde bir parça ateş getireceğim." demişti.

اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

İz kale musa li ehlihi inni anestu nara, se atikum minha bi haberin ev atikum bi şihabin kabesin leallekum tastalun.

Oraya gittiği zaman ona seslenildi: "Ateşin içinde ve etrafında olanlar kutlu kılındı. Ve Âlemlerin Rabbi olan Allah, Subhan'dır. "

فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Fe lemma caeha nudiye en burike men fin nari ve men havleha, ve subhanallahi rabbil alemin.

"Ey Musa! Ben, Mutlak Üstün Olan ve En İyi Hüküm Veren Allah'ım!"

يَا مُوسٰٓى اِنَّـهُٓ اَنَا اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۙ

Ya musa innehu enallahul azizul hakim.

"Asanı bırak!" Musa, asasını bırakmasıyla birlikte onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, geri dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Korkma, gerçekten Benim. Benim huzurumda resuller korkmaz."

وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ

Ve elkı asak, fe lemma reaha tehtezzu ke enneha cannun vella mudbiren ve lem yuakkıb, ya musa la tehaf inni la yehafu ledeyyel murselun.

"Kim haksızlık yapar, sonra da yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki Ben, Çok Bağışlayıcı'yım ve Rahmeti Kesintisiz Olan'ım."

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْناً بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ

İlla men zaleme summe beddele husnen ba'de suin fe inni gafurun rahim.

"Ve elini koynuna sok. Kötülük olmaksızın onu bembeyaz olarak çıkar. Firavun ve halkına dokuz ayet ile git. Çünkü onlar fasık bir halk oldular."

وَاَدْخِلْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ف۪ي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ

Ve edhıl yedeke fi ceybike tahruc beydae min gayri suin fi tis'ı ayatin ila fir'avne ve kavmih, innehum kanu kavmen fasikin.

Onlara, gerçeği ortaya koyan ayetlerimiz gelince, "Bu apaçık sihirdir." dediler.

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ

Fe lemma caethum ayatuna mubsıraten kalu haza sihrun mubin.

Doğruluğundan emin oldukları halde, haksızca ve büyüklenerek mücadele ettiler. Ama bozguncuların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!

وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْماً وَعُلُواًّۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟

Ve cehadu biha vesteykanetha enfusuhum zulmen ve uluvva, fenzur keyfe kane akıbetul mufsidin.

Ant olsun ki Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. İkisi de: "Tüm övgüler, bizi, inanan kullarının birçoğuna üstün kılan Allah'adır." dediler.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ

Ve lekad ateyna davude ve suleymane ilma, ve kalal hamdu lillahillezi faddalena ala kesirin min ibadihil mu'minin.

Süleyman, Davud'a mirasçı oldu. Süleyman: "Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi. Bize her şeyden verildi. Bu apaçık ilahi bir armağandır." dedi.

وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ

Ve varise suleymanu davude ve kale ya eyyuhen nasu ullimna mentıkat tayrı, ve utina min kulli şey', inne haza le huvel fadlul mubin.

Süleyman için, ins ve cinn ve kuşlardan ordular toplandı. Sonra da sevk edildiler.

وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve huşire li suleymane cunuduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yuzeun.

Nihayet Neml Vadisi'ne geldikleri zaman, dişi bir neml: "Ey nemller! Meskenlerinize girin, Süleyman ve orduları istemeyerek sizi kırıp geçirmesin." dedi.

حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletun ya eyyuhen nemludhulu mesakinekum, la yahtımennekum suleymanu ve cunuduhu ve hum la yeş'urun.

Bunun üzerine Süleyman onun sözüne gülümseyerek tebessüm etti. Ve "Ey Rabb'im! Bana, anne ve babama bağışladığın nimetlerin karşılığında, şükretmede ve hoşnut olacağın işler yapmada beni başarılı kıl. Ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat." dedi.

فَتَبَسَّمَ ضَاحِكاً مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ

Fe tebesseme dahıken min kavliha ve kale rabbi evzı'ni en eşkure ni'metekelleti en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve edhılni bi rahmetike fi ibadikes salihin.

Süleyman kuş topluluğunu yokladı. Sonra: "Hudhud'u niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?" dedi.

وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ

Ve tefekkadat tayra fe kale maliye la eral hudhude em kane minel gaibin.

"Kesinlikle ona şiddetli bir ceza vereceğim. Ya da onu boğazlayacağım. Ya da bana mazereti ile ilgili açık bir belge getirecek."

لَاُعَذِّبَنَّهُ عَذَاباً شَد۪يداً اَوْ لَا۬اَذْبَحَنَّهُٓ اَوْ لَيَأْتِيَنّ۪ي بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ

Le uazzibennehu azaben şediden ev le ezbehannehu ev le ye'tiyenni bi sultanin mubin.

Çok geçmeden geldi. Ve: "Senin kuşatamadığın bir şeyi kuşattım. Sana Sebe'den kesin doğru olan bir haber getirdim." dedi.

فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَأٍ بِنَبَأٍ يَق۪ينٍ

Fe mekese gayre baidin fe kale ehattu bi ma lem tuhıt bihi ve ci'tuke min sebein bi nebein yakin.

"Onlara yöneticilik yapan bir kadın buldum. Ona her şeyden verilmiş. Çok görkemli bir tahtı var."

اِنّ۪ي وَجَدْتُ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُو۫تِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظ۪يمٌ

İnni vecedtumreeten temlikuhum ve utiyet min kulli şey'in ve leha arşun azim.

"Kendisini de toplumunu da Allah'ın yanı sıra Güneş'e secde ederken buldum. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstererek onları doğru yoldan alıkoymuş, bundan dolayı da doğru yolu bulamıyorlar."

وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ

Vecedtuha ve kavmeha yescudune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümuş şeytanu a'malehum fe saddehum anis sebili fe hum la yehtedun.

"Göklerde ve yerde saklı olanı çıkaran, sizin sakladığınızı da açıkladığınızı da bilen Allah'a secde etmeleri gerekmez mi?"

اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ

Ella yescudu lillahillezi yuhriculhab'e fis semavati vel ardı ve ya'lemu ma tuhfune ve ma tu'linun.

"Allah ki, büyük arşın sahibidir. O'ndan başka ilah yoktur."

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

Allahu la ilahe illa huve rabbul arşil azim.

Süleyman, Hudhud'a: "Bakacağız! Doğru mu söyledin yoksa yalan mı!" dedi.

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

Kale se nenzuru e sadakte em kunte minel kazibin.

"Bu mektubumu götür, onlara ilet. Sonra bir kenara çekilip ne tepki vereceklerini gözle."

اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ

İzheb bi kitabi haza fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur maza yerciun.

Sebe melikesi: "Ey meleler! Bana çok şerefli bir mektup bırakıldı." dedi.

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اِنّ۪ٓي اُلْقِيَ اِلَيَّ كِتَابٌ كَر۪يمٌ

Kalet ya eyyuhel meleu inni ulkıye ileyye kitabun kerim.

"O, Süleyman'ın mektubudur. Rahmeti Bol ve Kesintisiz olan Allah'ın adıyla başlıyor."

اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

İnnehu min suleymane ve innehu bismillahir rahmanir rahim.

"Sakın bana karşı büyüklük taslamayın. Teslimiyet içinde bana gelin!" diyor.

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟

Ella ta'lu aleyye ve'tuni muslimin.

"Ey meleler! Bu istekle ilgili bana görüşlerinizi bildirin. Siz, olmadan ben kesin bir karar verecek değilim." dedi.

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَفْتُون۪ي ف۪ٓي اَمْر۪يۚ مَا كُنْتُ قَاطِعَةً اَمْراً حَتّٰى تَشْهَدُونِ

Kalet ya eyyuhel meleu eftuni fi emri, ma kuntu katıaten emren hatta teşhedun.

"Biz güçlüyüz ve çok büyük savaş gücüne sahibiz. Buyruk senindir. Nasıl istiyorsan öyle olsun." dediler.

قَالُوا نَحْنُ اُو۬لُوا قُوَّةٍ وَاُو۬لُوا بَأْسٍ شَد۪يدٍ وَالْاَمْرُ اِلَيْكِ فَانْظُر۪ي مَاذَا تَأْمُر۪ينَ

Kalu nahnu ulu kuvvetin ve ulu be'sin şedidin vel emru ileyki fenzuri maza te'murin.

Sebe melikesi: "Hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı bozguna uğratırlar. Oranın halkından izzet sahibi olanları zillete düşürürler. Onlar da böyle yapacaklar." dedi.

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ

Kalet innel muluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eizzete ehliha ezilleh, ve kezalike yef'alun.

"Onlara hediyeler göndereyim. Bakalım elçiler nasıl bir cevapla dönecekler?"

وَاِنّ۪ي مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ

Ve inni mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nazıratun bime yerciul murselun.

Elçi Süleyman'a geldiğinde, Süleyman: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Böyle hediyelere ancak sizin gibiler sevinir." dedi.

فَلَمَّا جَٓاءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۘ فَمَٓا اٰتٰينِ‌يَ اللّٰهُ خَيْرٌ مِمَّٓا اٰتٰيكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ

Fe lemma cae suleymane kale e tumidduneni bi malin fe ma ataniyallahu hayrun mimma atakum, bel entum bi hediyyetikum tefrahun.

"Onlara geri dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir, onları yurtlarından hor ve aşağılanmış olarak çıkarırım."

اِرْجِعْ اِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَٓا اَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ

İrcı' ileyhim fe le ne'tiyennehum bi cunudin la kıbele lehum biha ve le nuhricennehum minha ezilleten ve hum sagırun.

Süleyman: "Ey meleler! Onlar teslimiyet içinde bana gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?" dedi.

قَالَ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَيُّكُمْ يَأْت۪ين۪ي بِعَرْشِهَا قَبْلَ اَنْ يَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ

Kale ya eyyuhel meleu eyyekum ye'tini bi arşiha kable en ye'tuni muslimin.

Cinlerden bir ifrit: "Sen makamından kalkmadan önce onu sana getiririm. Bunu gerçekleştirebileceğimden eminim." dedi.

قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ

Kale ıfritun minel cinni ene atike bihi kable en tekume min makamik ve inni aleyhi le kaviyyun emin.

Kitaptan yanında bir bilgi bulunan kimse: "Onu bakışın sana dönmeden getiririm." dedi. Süleyman, onun yanı başında durduğunu görünce: "Bu Rabb'imin lütfundandır; şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak içindir." dedi. Ve kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur, kim de nankörlük ederse, bilsin ki Rabb'im Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan'dır, Cömert'tir.

قَالَ الَّذ۪ي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِراًّ عِنْدَهُ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ي۠ لِيَبْلُوَن۪ٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۜ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبّ۪ي غَنِيٌّ كَر۪يمٌ

Kalellezi indehu ilmun minel kitabi ene atike bihi kable en yertedde ileyke tarfuk, fe lemma reahu mustekırran indehu kale haza min fadlı rabbi, li yebluveni e eşkur em ekfur, ve men şekere fe innema yeşkuru li nefsih ve men kefere fe inne rabbi ganiyyun kerim.

Süleyman: "Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım doğruyu bulacak mı yoksa doğruyu bulamayanlardan mı olacak?" dedi.

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ

Kale nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedi em tekunu minellezine la yehtedun.

Melike geldiğinde ona: "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. "Sanki onun gibi." dedi. Ve "Bize daha önce bilgi verildi ve biz teslimiyet gösterdik!"

فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ

Fe lemma caet kile e hakeza arşuk, kalet ke ennehu huve ve utinel ilme min kabliha ve kunna muslimin.

Allah'ın yanı sıra kulluk ettiği şeyler, onu alıkoymuştu. Çünkü o Kafir bir halktandı.

وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِر۪ينَ

Ve saddeha ma kanet ta'budu min dunillah, inneha kanet min kavmin kafirin.

Ona, "Köşke gir!" denildi. Köşkü görünce, onu derin su sanarak bacaklarını sıvadı. Süleyman, "Bu billurdan döşenmiş şeffaf bir zemindir." dedi. Melike, "Rabb'im, ben kendime haksızlık ettim. Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." dedi.

ق۪يلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاۜ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَار۪يرَۜ قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟

Kile lehadhulis sarh, fe lemma raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sakayha, kale innehu sarhun mumerradun min kavarir, kalet rabbi inni zalemtu nefsi ve eslemtu mea suleymane lillahi rabbil alemin.

Ant olsun ki Semud halkına da, "Allah'a kulluk edin." diye kardeşleri Salih'i gönderdik. Ne var ki birbirleri ile çekişen iki grup oldular.

وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَـاهُمْ صَـالِحاً اَنِ اعْبُـدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ

Ve lekad erselna ila semude ehahum salihan eni'budullahe fe izahum ferikani yahtesımun.

Salih: "Ey halkım! Neden iyilik dururken, kötülüğün bir an önce olmasını istiyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dileseniz olmaz mı? Belki bağışlanırsınız!" dedi.

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Kale ya kavmi lime testa'cilune bis seyyieti kablel haseneh, lev la testagfirunallahe leallekum turhamun.

"Sen ve seninle beraber olanlar bize uğursuzluk getirdiniz." dediler. Salih: "Sizin uğursuzluğunuz Allah'ın takdirindedir. Belki sınav olunmakta olan bir toplumsunuz!" dedi.

قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ

Kalut tayyerna bike ve bi men meak, kale tairukum indallahi bel entum kavmun tuftenun.

Kentte bozguncu olan, bozgunculuk yapan dokuz kabile vardı. Yeryüzünde bozgunculuk yapardı. Düzeltmeye yanaşmazlardı.

وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Ve kane fil medineti tis'atu rahtın yufsidune fil ardı ve la yuslihun.

Allah'a yemin ederek dediler ki: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım. Sonra da onun velisine ailesinin yok edilmesiyle bir ilgimiz yok, biz kesinlikle doğru söyleyenleriz diyelim."

قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

Kalu tekasemu billahi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekulenne li veliyyihi ma şehidna mehlike ehlihi ve inna le sadikun.

Plan yaptılar. Biz de planlarını boşa çıkardık. Fakat farkına varamadılar.

وَمَكَرُوا مَكْراً وَمَكَرْنَا مَكْراً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Ve mekeru mekran ve mekerna mekran ve hum la yeş'urun.

Onların planlarının sonucunun nasıl olduğuna bak; onları ve halklarını yerle bir ettik.

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ

Fenzur keyfe kane akıbetu mekrihim enna demmernahum ve kavmehum ecmein.

İşte, haksızlıkları nedeniyle harabe olan evleri! Bilen bir toplum için bunda kesinlikle bir ayet vardır.

فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Fe tilke buyutuhum haviyeten bima zalemu, inne fi zalike le ayeten li kavmin ya'lemun.

İman edip takva sahibi olanları ise kurtardık.

وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

Ve enceynellezine amenu ve kanu yettekun.

Lut, halkına şöyle demişti: "Göz göre göre fahişelik mi yapıyorsunuz?"

وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Ve lutan iz kale li kavmihi ete'tunel fahışete ve entum tubsırun.

"Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Hayır! Siz gerçekten cahil bir toplumsunuz."

اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

E innekum le te'tuner ricale şehveten min dunin nisai, bel entum kavmun techelun.

Fakat halkının cevabı: "Lut ailesini kasabamızdan çıkarın; çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş!" olmaktan başka bir şey olmadı.

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُٓوا اٰلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Fe ma kane cevabe kavmihi illa en kalu ahricu ale lutın min karyetikum innehum unasun yetetahherun.

Bunun üzerine onu ve taraftarlarını kurtardık; karısı hariç. Onun geride kalanlardan olmasını uygun gördük.

فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِر۪ينَ

Fe enceynahu ve ehlehu illemreetehu kaddernaha minel gabirin.

Ve onların üzerlerine taştan yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru; çok kötü oldu.

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ۟

Ve emtarna aleyhim matara, fe sae matarul munzerin.

De ki: "Allah'a hamd olsun." Selam onun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlıdır yoksa ona şirk koştukları mı?

قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذ۪ينَ اصْطَفٰىۜ آٰللّٰهُ خَيْرٌ اَمَّا يُشْرِكُونَۜ

Kulil hamdu lillahi ve selamun ala ibadihillezinastafa, allahu hayrun emma yuşrikun.

Veya gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren mi? Biz onunla, bir ağacını dahi yetiştiremeyeceğiniz güzel bahçeler yetiştirdik. Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Hayır, onlar sapkınlık ediyorlar.

اَمَّنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَنْبَتْنَا بِه۪ حَدَٓائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍۚ مَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَاۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَۜ

Emmen halakas semavati vel arda ve enzele lekum mines semai ma', fe enbetna bihi hadaika zate behceh, ma kane lekum en tunbitu şecereha, e ilahun meallah, bel hum kavmun ya'dilun.

Yoksa yeryüzünü yerleşme yeri yapan ve orda nehirler akıtan, orada ağır baskılar koyan ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.

اَمَّنْ جَعَلَ الْاَرْضَ قَرَاراً وَجَعَلَ خِلَالَـهَٓا اَنْهَاراً وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزاًۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۜ

Emmen cealel arda kararen ve ceale hılaleha enharen ve ceale leha revasiye ve ceale beynel bahreyni haciza, e ilahun meallah, bel ekseruhum la ya'lemun.

Yoksa darda kalanın çağrısına karşılık veren, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı? Ne kadar az öğüt alıyorsunuz?

اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَـفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ

Emmen yucibul mudtarra iza deahu ve yekşifus sue ve yec'alukum hulefael ard, e ilahun meallah, kalilen ma tezekkerun.

Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren mi? Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen mi? Allah ile birlikte bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından çok yücedir.

اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ

Emmen yehdikum fi zulumatil berri vel bahri ve men yursilur riyaha buşren beyne yedey rahmetih, e ilahun meallah, tealallahu amma yuşrikun.

Yoksa ilk kez yaratan, sonra da yaratmayı tekrarlayacak olan, sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söyleyenlerdenseniz burhanınızı getirin."

اَمَّنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Emmen yebdeul halka summe yuiduhu ve men yerzukukum mines semai vel ard, e ilahun meallah, kul hatu burhanekum in kuntum sadikin.

De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. Onlar ne zaman diriltileceklerinin bilincinde olamazlar."

قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ وَمَا يَشْعُرُونَ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ

Kul la ya'lemu men fis semavati vel ardıl gaybe illallah ve ma yeş'urune eyyane yub'asun.

Aslında onlar ahiret hakkında yeterince bilgilendirildiler. Fakat hala şüphe içindeler. Doğrusu bundan yana kördürler.

بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ۠ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْهَا۠ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ۟

Beliddareke ilmuhum fil ahıreh, bel hum fi şekkin minha, bel hum minha amun.

Kafirler: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten de diriltilip çıkartılacak mıyız?" dediler.

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ءَاِذَا كُنَّا تُرَاباً وَاٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ

Ve kalellezine keferu e iza kunna turaben ve abauna e inna le muhracun.

"Ant olsun, bu bize söylenen daha önce atalarımıza da söylenmişti. Ancak bunlar evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir." dediler.

لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

Lekad vuıdna haza nahnu ve abauna min kablu in haza illa esatirul evvelin.

De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, mücrimlerin sonları nasıl olmuş bir görün?"

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ

Kul siru fil ardı fenzuru keyfe kane akibetul mucrimin.

Onlar için üzülme! Yaptıkları planlardan dolayı canını sıkma.

وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

Ve la tahzen aleyhim ve la tekun fi daykın mimma yemkurun.

"Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, bu uyarı ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar.

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadıkin.

De ki: "Çarçabuk istediğiniz azabın bir kısmı belki de size yaklaşmıştır."

قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي تَسْتَعْجِلُونَ

Kul asa en yekune radife lekum ba'dullezi testa'cilun.

Senin Rabb'in insanlara karşı lütuf sahibidir. Ne var ki onların çoğu şükretmiyorlar.

وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

Ve inne rabbeke le zu fadlın alen nasi ve lakinne ekserehum la yeşkurun.

Rabb'in, onların kalplerinde gizlediklerini de açıkladıklarını da kesin olarak bilmektedir.

وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ

Ve inne rabbeke le ya'lemu ma tukinnu suduruhum ve ma yu'linun.

Gökte ve yerde gayb olan hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.

وَمَا مِنْ غَٓائِبَةٍ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Ve ma min gaibetin fis semai vel ardı illa fi kitabin mubin.

Bu Kur'an; İsrailoğulları'na, hakkında ayrılığa düştükleri pek çok şeyi açıklıyor.

اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَكْثَرَ الَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

İnne hazel kur'ane yakussu ala beni israile ekserellezi hum fihi yahtelifun.

O, Mü'minler için yol gösterici ve rahmettir.

وَاِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

Ve innehu le huden ve rahmetun lil mu'minin.

Rabb'in, onların arasında hükmünü verecek. O, Mutlak Üstün Olan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِه۪ۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۚ

İnne rabbeke yakdi beynehum bi hukmihi, ve huvel azizul alim.

Öyleyse Allah'a tevekkül et. Kuşkusuz sen, apaçık gerçek üzerindesin.

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

Fe tevekkel alallah, inneke alel hakkıl mubin.

Sen, ölülere duyuramazsın. Mesajı aldırmayan sağırlara da duyuramazsın.

اِنَّكَ لَا تُسْمِــعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِــعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ

İnneke la tusmiul mevta ve la tusmius summed duae iza vellev mudbirin.

Sen körleri, sapkınlıktan çevirip doğru yola iletemezsin; sen ancak ayetlerimize iman edip teslim olanlara gerçeği duyurabilirsin.

وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِــعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ

Ve ma ente bi hadil umyi an dalaletihim, in tusmiu illa men yu'minu bi ayatina fe hum muslimun.

Üzerlerine söz gerçekleştiği zaman, onlara yerden bir dabbe çıkarırız. Kuşkusuz o, onlara, insanların ayetlerimize inanmadıklarını söyler.

وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟

Ve iza vakaal kavlu aleyhim ahracna lehum dabbeten minel ardı tukellimuhum ennen nase kanu bi ayatina la yukınun.

O gün bütün toplumlardan, ayetlerimizi yalanlayanları gruplar halinde toplayacağız. Artık onlar sımsıkı tutuklanıp sevk edilirler.

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ فَوْجاً مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve yevme nahşuru min kulli ummetin fevcen mimmen yukezzibu bi ayatina fe hum yuzeun.

Ve geldikleri zaman: "Onu bilgi ile kavramadınız da mı ayetlerimi yalanladınız? Yoksa başka bir neden mi var?" dedi.

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Hatta iza cau kale e kezzebtum bi ayati ve lem tuhitu biha ılmen em maza kuntum ta'melun.

Ve haksızlıkları nedeniyle üzerlerine söz gerçekleşmiş oldu. Artık onlar konuşamazlar.

وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ

Ve vakaal kavlu aleyhim bima zalemu fe hum la yentıkun.

Dinginlik için geceyi nasıl karanlık, iş görmeleri için gündüzü de nasıl aydınlık yaptığımızı görmüyorlar mı? Kuşkusuz bunda inanan toplum için ayetler vardır.

اَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا الَّيْلَ لِيَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

E lem yerev enna cealnel leyle li yeskunu fihi ven nehara mubsıra, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu'minun.

Sur'a üflendiği gün, Allah'ın dilediği kimseler hariç, göklerde ve yerde olanlar dehşete kapılacak ve hepsi aşağılanmış olarak geleceklerdir.

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِ عَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِر۪ينَ

Ve yevme yunfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil ardı illa men şaallah, ve kullun etevhu dahırin.

Dağı görürsün, onu hareketsiz sanırsın. Oysaki o bulut gibi hareket eder. Her şeyi mükemmel yapan Allah'ın işidir bu. Kuşkusuz O, yaptığınız her şeyden haberdardır.

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ

Ve terel cibale tahsebuha camideten ve hiye temurru merres sehab, sun'allahillezi etkane kulle şey', innehu habirun bima tef'alun.

Kim iyi şeylerle geldiyse, onun için getirdiğinden daha iyisi vardır. Onlar, İzin Günü dehşetten güvende olanlardır.

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ اٰمِنُونَ

Men cae bil haseneti fe lehu hayrun minha, ve hum min fezein yevmeizin aminun.

Ve kim kötü şeylerle gelirse, onlar da yüzüstü ateşe atılır. Yaptıklarınızın karşılığından başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?

وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ve men cae bis seyyieti fe kubbet vucuhuhum fin nar, hel tuczevne illa ma kuntum ta'melun.

Ben, sadece bu beldeye saygınlık veren Rabb'e kul olmakla emrolundum! Her şey O'nundur. Ve ben Müslimin olmakla emrolundum!

اِنَّـمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ

İnnema umirtu en a'bude rabbe hazihil beldetillezi harremeha ve lehu kullu şey'in ve umırtu en ekune minel muslimin.

Ve Kur'an okumakla. Her kim doğru yola yönelirse, kendisi için yönelmiş olur. Ve sapkın yolu seçenlere: "Ben yalnızca bir uyarıcıyım." de.

وَاَنْ اَتْلُوَا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ

Ve en etluvel kur'an, fe menihteda fe innema yehtedi li nefsih, ve men dalle fe kul innema ene minel munzirin.

Ve de ki: "Hamd Allah'adır. Size ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız." Senin Rabb'in, yaptıklarınızdan habersiz değildir.

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Ve kulil hamdu lillahi seyurikum ayatihi fe ta'rifuneha, ve ma rabbuke bi gafilin amma ta'melun.