سورة يس

36. Yasin suresi
YaSin

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Ya-Sin.

يٰسٓۜ

Ya sin.

Hakim Kur'an'a ant olsun.

وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ

Vel kur'anil hakim.

Kuşkusuz sen, gönderilmiş elçilerdensin.

اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ

İnneke leminel murselin.

Dosdoğru bir yoldasın;

عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ

Ala sıratın mustekim.

Bu Kur'an, Mutlak Üstün ve Rahmeti Kesintisiz olan tarafından,

تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ

Tenzilel azizir rahim.

Ataları uyarıldığı halde yine de gaflet içinde olan bir halkı uyarman için indirilmiştir.

لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Li tunzire kavmen ma unzire abauhum fe hum gafilun.

Ant olsun ki, onların çoğu üzerine söz hakk oldu. Artık onlar inanmazlar.

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Lekad hakkal kavlu ala ekserihim fe hum la yu'minun.

Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanan demir halkalar geçirdik. Bu nedenle başları sürekli yukarıda kalkık olanlardır.

اِنَّا جَعَلْنَا ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالاً فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ

İnna cealna fi a'nakıhim aglalen fe hiye ilel ezkani fe hum mukmehun.

Önlerine ve arkalarına birer set çektik. Böylece onları perdeledik. Artık gerçeği görmezler.

وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَداًّ وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَداًّ فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ

Ve cealna min beyni eydihim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynahum fe hum la yubsırun.

Uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.

وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve sevaun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum la yu'minun.

Sen ancak Zikir'e uyan ve görmediği halde Rahman'a haşyet duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesine bağışlanma ve çok şerefli bir ödülü haber ver.

اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ

İnnema tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmane bil gayb, fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerim.

Kuşkusuz ölüleri Biz diriltiriz Biz. Önceden yapıp gönderdiklerini ve geride bıraktıklarını yazarız. Biz her şeyi bir "imam-ı mübin"de kayıt altına almışızdır.

اِنَّا نَحْنُ نُحْـيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟

İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarehum ve kulle şey'in ahsaynahu fi imamin mubin.

Onlara, o kentin halkını örnek ver. Hani, onlara resuller gelmişti.

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ

Vadrıb lehum meselen ashabel karyeh, iz cae hel murselun.

Onlara iki resul göndermiştik. Fakat ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü ile destekledik. Dediler ki: "Biz, size gönderilmiş resulleriz."

اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ

İz erselna ileyhimusneyni fe kezzebuhuma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileykum murselun.

Onlar: "Siz de bizim gibi birer beşersiniz. Rahman herhangi bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.

قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ

Kalu ma entum illa beşerun misluna ve ma enzeler rahmanu min şey'in in entum illa tekzibun.

"Rabb'imiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş resulleriz." dediler.

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ

Kalu rabbuna ya'lemu inna ileykum le murselun.

"Bize düşen yalnızca açıkça iletmektir."

وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

Ve ma aleyna illel belagul mubin.

"Siz bize kesinlikle uğursuzluk getirdiniz. Eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlarız. Ve bizden size çok acıklı bir azap dokunur." dediler.

قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ

Kalu inna tetayyerna bi kum, le in lem tentehu le nercumennekum ve le yemessennekum minna azabun elim.

"Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye mi? Hayır! Siz müsrif bir halksınız." dediler.

قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

Kalu tairikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifun.

Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey halkım, gönderilmiş olan resullere uyun!" dedi.

وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَل۪ينَۙ

Ve cae min aksal medineti raculun yes'a kale ya kavmittebiul murselin.

"Sizden herhangi bir karşılık beklemeyen bu kimselere uyun. Onlar doğru yolda olanlardır."

اِتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْـَٔلُكُمْ اَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ

İttebiu men la yes'elukum ecren ve hum muhtedun.

"Ben, niçin benim fıtratımı belirleyene kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz."

وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve ma liye la a'budullezi fatarani ve ileyhi turceun.

"Ben, O'nun yanı sıra ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman, bana bir zarar dilerse, onların şefaatinin bana hiçbir yararı olmaz. Onlar beni kurtaramazlar."

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ

E ettehızu min dunihi aliheten in yuridnir rahmanu bi durrin la tugni anni şefaatuhum şey'en ve la yunkızun.

"Öyle olsaydı ben, kesinlikle apaçık bir sapkınlık içinde olurdum."

اِنّ۪ٓي اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

İnni izen le fi dalalin mubin.

"Ben, sizin de Rabb'iniz olana inandım. Beni dinleyin!"

اِنّ۪ٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِۜ

İnni amentu bi rabbikum fesmeun.

Ona, "Cennete gir!" denildi. "Keşke halkım bilseydi;"

ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ

Kiled hulil cenneh, kale ya leyte kavmi ya'lemun.

"Rabb'imin beni bağışladığını ve ikram edilenlerden yaptığını."

بِمَا غَفَرَ ل۪ي رَبّ۪ي وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُكْرَم۪ينَ

Bima gafere li rabbi ve cealeni minel mukremin.

Ondan sonra, halkının üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik, indirecek de değildik!

وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى قَوْمِه۪ مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِل۪ينَ

Ve ma enzelna ala kavmihi min ba'dihi min cundin mines semai ve ma kunna munzilin.

Sadece bir sayha! O zaman onlar sönenler oldular!

اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ

İn kanet illa sayhaten vahıdetenfe iza hum hamidun.

Yazıklar olsun o kullara! Kendilerine gelen her resulle alay ettiler.

يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِۚ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Ya hasreten alel ıbad, ma ye'tihim min resulin illa kanu bihi yestehziun.

Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve bir daha geri dönemediklerini düşünmezler mi?

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ

E lem yerev kem ehlekna kablehum minel kuruni ennehum ileyhim la yerciun.

Onların hepsi de toplanıp kesinlikle karşımızda hazır bulundurulacaklardır.

وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ۟

Ve in kullun lemma cemiun ledeyna muhdarun.

Ölü toprak, onlara bir ayettir. Onu canlandırdık ve ondan ürünler çıkardık. Böylece ondan yerler.

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَباًّ فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ

Ve ayetun lehumul ardul meyteh, ahyeynaha ve ahrecna minha habben fe minhu ye'kulun.

Orada hurma ve üzüm bahçeleri yaptık. Ve orada pınarlar akıttık.

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ

Ve cealna fiha cennatin min nahilin ve a'nabin ve feccerna fiha minel uyun.

Onun ürünlerinden ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hala şükretmeyecekler mi?

لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ

Li ye'kulu min semerihi ve ma amilethu eydihim, e fe la yeşkurun.

Yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve bilemeyecekleri şeylerden çiftler yaratan, O, Sübhan'dır.

سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ

Subhanellezi halakal ezvace kulleha mimma tunbitulardu ve min enfusihim ve mimma la ya'lemun.

Gece de onlar için bir ayettir. Ondan gündüzü çekip alırız da onlar karanlıkta kalırlar.

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ

Ve ayetun lehumul leyl, neslehu minhun nehare fe iza hum muzlimun.

Güneş, kendisi için karar kılınan yörüngesinde akar gider. İşte bu Mutlak Üstün Olan'ın, Her Şeyi Bilen'in yasasıdır.

وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ

Veş şemsu tecri li mustekarrin leha, zalike takdirul azizil alim.

Ay'a da menziller takdir ettik. Sonunda kuru bir hurma dalına döner.

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ

Vel kamere kaddernahu menazile hatta adekel urcunil kadim.

Ne Güneş Ay'a erişebilir ve ne de gecenin gündüzü geçmesi mümkün olabilir. Hepsi de bir yörüngede hareket ederler.

لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَـهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Leş şemsu yenbegi leha en tudrikel kamere ve lel leylu sabikun nehar, ve kullun fi felekin yesbehun.

Onların soyunu dolu gemilerde taşımamız onlar için bir ayettir.

وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ

Ve ayetun lehum enna hamelna zurriyyetehum fil fulkil meşhun.

Onlar için, onun gibi binecekleri şeyler yarattık.

وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِه۪ مَا يَرْكَبُونَ

Ve halakna lehum min mislihi ma yerkebun.

Dilersek onları batırırız. Ne onlara yardım eden bulunur ne de onlar kurtulabilir.

وَاِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَر۪يخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَۙ

Ve in neşe' nugrıkhum fe la sariha lehum ve la hum yunkazun.

Bizden bir merhamet ve belli bir zamana kadar yararlandırmamız hariçtir.

اِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ

İlla rahmeten minna ve metaan ila hin.

Onlara: "Sahip olduğunuz ve olacağınız şeylerde takva sahibi olun. Umulur ki böylece merhamet olunursunuz." denildiği zaman;

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Ve iza kile lehumutteku ma beyne eydikum ve ma halfekum leallekum turhamun.

Onlar, Rabb'lerinin ayetlerinden hangi ayet gelirse gelsin ondan yüz çevirenler oldular.

وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ

Ve ma te'tihim min ayetin min ayati rabbihim illa kanu anha mu'ridin.

Onlara: "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infak edin." dendiği zaman, Kafirler, iman edenlere: "Allah'ın dileseydi doyuracağı kimseyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir sapkınlık içindesiniz." dediler.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۙ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

Ve iza kile lehum enfiku mimma rezakakumullahu kalellezine keferu lillezine amenu e nut'imu men lev yeşaullahu at'ameh, in entum illa fi dalalin mubin.

"Madem doğru söyleyenlerseniz, bu vaat ne zaman?" derler.

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadikin.

Onlar birbirleri ile çekişirlerken, onları yakalayacak tek bir çığlıktan başkasını gözlemiyorlar.

مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ

Ma yenzurune illa sayhaten vahıdeten te'huzuhum ve hum yahıssımun.

Artık vasiyette bulunmaya da ailelerine dönmeye de güçleri yetmez.

فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ تَوْصِيَةً وَلَٓا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ۟

Fe la yestetiune tavsiyeten ve la ila ehlihim yerciun.

Sur'a üflenmiştir! İşte o zaman onlar, kabirlerinden Rabb'lerine akın ederler.

وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ

Ve nufiha fis suri fe iza hum minel ecdasi ila rabbihim yensilun.

"Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahman'ın uyardığı şeydir. Resuller doğru söylemişler." dediler.

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Kalu ya veylena men beasena min merkadina, haza ma vaader rahmanuve sadakal murselun.

Sadece tek bir sayha! İşte o zaman onların tamamı huzurumuza getirilirler.

اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ

İn kanet illa sayhaten vahıdeten fe iza hum cemiun ledeyna muhdarun.

Artık bugün kişi, hiçbir haksızlık görmeyecek. Sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاً وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Fel yevme la tuzlemu nefsun şey'en ve la tuczevne illa ma kuntum ta'melun.

Kuşkusuz Cennet ehli bugün keyifli bir uğraş içindedir.

اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ

İnne ashabel cennetil yevme fi şugulin fakihun.

Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerine kurulmuşlardır.

هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ

Hum ve ezvacuhum fi zılalin alel eraiki muttekiun.

Orada onlar için meyve ve gönüllerinin çektiği her şey vardır.

لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ

Lehum fiha fakihetun ve lehum ma yeddeun.

Rahmeti kesintisiz Rabb'den söz selamdır.

سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ

Selamun kavlen min rabbin rahim.

Ey mücrimler! Bugün ayrılın!

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

Vemtazul yevme eyyuhel mucrimun.

Ey ademoğulları! Ben, size "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık düşmandır, diye uyarıda bulunmadım mı?"

اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ

E lem a'had ileykum ya beni ademe en la ta'buduş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

Bana kulluk edin. Dosdoğru yol budur.

وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

Ve eni'buduni, haza sıratun mustekim.

Ant olsun ki sizden birçoklarını saptırdı. Sizde bunu anlayacak akıl yok muydu?

وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

Ve lekad edalle minkum cibillen kesira, e fe lem tekunu ta'kılun.

İşte, uyarılmış olduğunuz Cehennem budur.

هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

Hazihi cehennemulleti kuntum tuadun.

Kafir olduğunuz için bugün oraya girin!

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

Islevhel yevme bima kuntum tekfurun.

Bugün onların ağızlarını kapatırız. Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere tanıklık eder.

اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

El yevme nahtimu ala efvahihim ve tukellimuna eydihim ve teşhedu erculuhum bima kanu yeksibun.

Eğer dileseydik, elbette gözlerini kör ederdik de yol bulmak için koşuşturup dururlardı. Yollarını nasıl bulacaklardı ki?

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ

Ve lev neşau le tamesna ala a'yunihim festebekus sırata fe enna yubsırun.

Eğer dileseydik, oldukları yerde sabit bir şekle dönüştürürdük, ileri gitmeye de geri dönmeye de güç yetiremezlerdi.

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِياًّ وَلَا يَرْجِعُونَ۟

Ve lev neşau le mesahnahum ala mekanetihim fe mastetau mudiyyen ve la yerciun.

Kimin ömrünü uzatırsak, zamanla yaratılış olarak onu tersine çeviririz. Buna rağmen hala akıllarını kullanmayacaklar mı?

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ

Ve men nuammirhu nunekkishu fil halk, e fe la ya'kılun.

Biz ona şiir öğretmedik. Ve bu, ona yakışmaz da. O, yalnızca bir Öğüt ve apaçık Kur'an'dır.

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ

Ve ma allemnahuş şi're ve ma yenbagi leh, in huve illa zikrun ve kur'anun mubin.

O, diri olanları uyarmak ve Kafirlerin üzerine Söz'ün hak olması içindir.

لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَياًّ وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

Li yunzire men kane hayyen ve yehıkkal kavlu alel kafirin.

Ellerimizin yaptıklarından, onlara sahip oldukları hayvanlar yarattığımızı görmüyorlar mı?

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ

E ve lem yerev enna halakna lehum mimma amilet eydina en'amen fe hum leha malikun.

Bu hayvanları yararlanmalarına sunduk. Kimine biniyor, kimini de yiyorlar.

وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ

Ve zellelnaha lehum fe minha rakubuhum ve minha ye'kulun.

Bu hayvanlarda onlar için yararlar ve içecek şeyler vardır. Hala şükretmeyecekler mi?

وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ

Ve lehum fiha menafiu ve meşarib, e fe la yeşkurun.

Onlar, Allah'ın yanı sıra, kendilerinden yardım umdukları ilahlar edindiler.

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ

Vettehazu min dunillahi aliheten leallehum yunsarun.

Oysa bu ilahlar onlara yardım etmeye güç yetiremezler. Ne var ki kendileri onlar için hazır askerlerdir.

لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ

La yestetiune nasrahum ve hum lehum cundun muhdarun.

Artık onların sözleri seni üzmesin. Biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ

Fe la yahzunke kavluhum, inna na'lemu ma yusirrune ve ma yu'linun.

İnsan, onu bir nutfeden yarattığımızı düşünmüyor mu? Şimdi de Bize apaçık düşman oldu.

اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ

E ve lem yerel insanu enna halaknahu min nutfetin fe iza huve hasimun mubin.

Nasıl yaratıldığını dikkate almayarak, bir de Bize örnek veriyor: "Kemiklerimiz çürüyüp gitmişken, kim onlara can verecek?" diyor.

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْـيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ

Ve darebe lena meselen ve nesiye halkah, kale men yuhyil izame ve hiye remim.

De ki: "Onu ilk defa inşa eden, ona hayat verecek. Ve O, yaratmayı çok iyi bilendir."

قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ

Kul yuhyihellezi enşeeha evvele merreh, ve huve bi kulli halkın alim.

Size yemyeşil ağaçtan ateş çıkaran O'dur. Siz, ondan yakıp duruyorsunuz.

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَاراً فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ

Ellezi ceale lekum mineş şeceril ahdarinaren fe iza entum minhu tukıdun.

Gökleri ve yeri yaratanın, onların benzerlerini de yaratmaya gücü yetmez mi? Evet O, Yegane Yaratıcı'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ

E ve leysellezi halakas semavati vel arda bi kadirin ala en yahluka mislehum, bela ve huvel hallakul alim.

O, bir şey yaratmak istediğinde, ona: "Ol." der. O da hemen oluverir.

اِنَّـمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـٔاً اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

İnnema emruhu iza erade şey'en en yekule lehu kun fe yekun.

O, çok yüce ve çok üstündür. Her şeyin mülkü ve egemenliği O'nun elindedir. Ve O'na döndürüleceksiniz.

فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Fe subhanellezi bi yedihi melekutu kulli şey'in ve ileyhi turceun.