سورة الزخرف

43. Zuhruf suresi
Gösteriş

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah'ın Adıyla

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

Ha, Mim.

حٰمٓۜ

Ha mim.

Apaçık Kitap'a ant olsun ki!

وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ

Vel kitabil mubini.

Biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kuran yaptık.

اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ

İnna cealnahu kur'anen arabiyyen leallekum ta'kılun.

Kur'an, nezdimizde Ummu'l Kitap'tadır. Gerçekten yücedir ve hakimdir.

وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ

Ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyun hakim.

Siz, israf eden bir halk oldunuz diye, size öğüt vermekten vaz mı geçelim?

اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ

E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifin.

Öncekiler için de nice nebiler gönderdik.

وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ

Ve kem erselna min nebiyin fil evvelin.

Onlar, kendilerine gelen her nebiyi mutlaka alaya alıyorlardı.

وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Ve ma yetihim min nebiyin illa kanu bihi yestehziun.

Biz, güç bakımından onlardan daha üstün olanları yok ettik. Geçmişe ait örnek haline geldiler.

فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ

Fe ehlekna eşedde minhum batşen ve meda meselul evvelin.

Müşriklere: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle: "Onları Mutlak Üstün Olan, Her Şeyi Bilen yarattı." diyecekler.

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ

Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunne halakahunnel azizul alim.

O, yeryüzünü sizin için beşik yaptı. Orada sizin için yollar yaptı. Umulur ki hidayete eresiniz.

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ

Ellezi cealekumul arda mehden ve cealelekum fiha subulen leallekum tehtedun.

O, bir ölçüye göre gökten su indirendir. Sonra, onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte siz de böyle yeniden diriltileceksiniz.

وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ

Vellezi nezzele mines semai maenbi kader, fe enşerna bihi beldetenmeyten, kezalike tuhrecun.

Her şeyi çift yarattı. Gemilerden ve hayvanlardan binekler kıldı.

وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ

Vellezi halakal ezvace kullehave ceale lekum minel fulki vel enami ma terkebun.

Üzerlerine binip, onlardan yararlanınca, Rabb'inizin verdiği nimetleri anarak: "Bunları, hizmetimize veren Allah ne yücedir; yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi." deyin.

لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ

Li testevu ala zuhurihi summe tezkuru ni'mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekulu subhanellezi sehhare lena haza ve ma kunna lehu mukrinin.

Kuşkusuz biz, sonunda Rabb'imize döneceğiz.

وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ

Ve inna ila rabbina le munkalibun.

Bazı kullarını, O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten, o insan, açıkça nankörlük etmektedir.

وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ

Ve cealu lehu min ibadihi cuz'a, innel insane le kefurun mubin.

Yoksa O, yarattıklarından kızları kendisine ayırıp, oğulları size mi bıraktı?

اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟

Emittehaze mimma yahluku benatin ve asfakum bil benin.

Onlardan biri, kendisine, Rahman'a layık gördüğü kız çocuğu haberi verildiği zaman, yüzü simsiyah kesilir, içini üzüntü kaplar.

وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ

Ve iza buşşire ehaduhum bi ma darabe lir rahmani meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim.

Ve süs içinde büyütülmekten başka işe yaramayanı mı verdi diye hayıflanır!

اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ

E ve men yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısami gayru mubin.

Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına tanık mı oldular? Onların bu tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ

Ve cealul melaiketellezine hum ibadur rahmani inasa, e şehidu halkahum, setuktebu şehadetuhum ve yus'elun.

"Eğer Rahman dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik." dediler. Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalnızca saçmalıyorlar.

وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ

Ve kalu lev şaer rahmanu ma abednahum, ma lehum bi zalike min ilmin in hum illa yahrusun.

Yoksa ondan önce, onlara kitap verdik de onlar, ona mı dayanıyorlar?

اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ

Em ateynahum kitaben min kablihi fe hum bihi mustemsikun.

Hayır! Dediler ki: "Doğrusu, biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz.

بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ

Bel kalu inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muhtedun.

Tıpkı bunun gibi, senden önce de ne zaman bir beldeye uyarıcı gönderdiysek, oranın refah içinde olanları: "Biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izinden gidiyoruz." dediler.

وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

Ve kezalike ma erselna min kablike fi karyetin min nezirin illa kale mutrefuha inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muktedun.

Size, "Atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" deyince, onlar: "Biz, sizinle gönderilene Kafirlik ediyoruz." dediler.

قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

Kale e ve lev ci'tukum bi ehda mimma vecedtum aleyhi abaekum, kalu inna bi ma ursıltum bihi kafirun.

Bunun üzerine onlara hak ettikleri cezayı verdik. Yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟

Fentekamna minhum fanzur keyfe kane akıbetul mukezzibin.

Bir zamanlar İbrahim, babasına ve halkına: "Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım demişti."

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ

Ve iz kale ibrahimu li ebihi ve kavmihi inneni beraun mimma ta'budun.

"Ancak fıtratımı belirleyen başka. Kuşkusuz O beni doğru yola iletecektir."

اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ

İllellezi fatarani fe innehu se yehdin.

İbrahim, gerçeğe yönelmeleri umuduyla takdir edilmiş hükmü gelecek nesiller için de kalıcı bir ilke yaptı.

وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ve cealeha kelimeten bakıyeten fi akıbihi leallehum yerciun.

Doğrusu bunları ve atalarını, kendilerine Hakk ve onu açıklayıcı bir resul gelinceye kadar yararlandırıp yaşattım.

بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ

Bel metta'tu haulai ve abaehum hatta caehumul hakku ve resulun mubin.

Onlara, Hakk geldiği zaman: "Bu bir büyüdür. Biz onu yalanlayanlarız." dediler.

وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ

Ve lemma cae humul hakku kalu haza sihrun ve inna bihi kafirun.

"Bu Kur'an'ın, iki şehrin birinden, bir büyük adama indirilmesi gerekmez miydi?" dediler.

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ

Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculin minel karyeteyni azim.

Rabb'inin rahmetini onlar mı dağıtıyorlar? Dünya hayatındaki geçimliklerini Biz paylaştırdık. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Rabb'inin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

E hum yaksimune rahmete rabbik, nahnu kasemna beynehum maişetehum fil hayatid dunyave refa'na ba'dahum fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyya, ve rahmetu rabbike hayrun mimma yecmaun.

Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, Rahman'ı küfreden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini gümüşten yapardık.

وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ

Ve lev la en yekunen nasu ummeten vahıdeten le cealna limen yekfuru bir rahmani li buyutihim sukufen min fıddatin ve mearice aleyha yazherune.

Ve evlerinin kapılarını ve üzerine oturup yaslandıkları koltuklarını da.

وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ

Ve li buyutihim ebvaben ve sururen aleyha yettekiun.

Ve altına boğardık. Bunların tamamı, dünya hayatının kazanımından başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabb'inin yanında, yalnızca takva sahipleri içindir.

وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟

Ve zuhrufa, ve in kullu zalike lemma metaul hayatid dunya, vel ahiretu inde rabbike lil muttekin.

Her kim Rahman'ın öğüdüne karşı duyarsız olursa, Biz ona bir şeytan salarız. Artık şeytan onun yakın arkadaşı olur.

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ

Ve men ya'şu an zikrir rahmani nukayyıd lehu şeytanen fe huve lehu karin.

Şeytanlar, onları doğru yoldan saptırdıkları halde, onlar hala kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

Ve innehum le yasuddunehum anis sebili ve yahsebune ennehum muhtedun.

Nihayet o Bize geldiği zaman: "Keşke seninle aramız iki doğu uzaklığı kadar uzak olsaydı." der. Öyleyse bu ne kötü bir arkadaşlıktır.

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ

Hatta iza caena kale ya leyte beyni ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karin.

Bugün, pişmanlığınız kesinlikle size bir yarar sağlamaz. Kendinize haksızlık yaptınız. Siz azaba da ortaksınız.

وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ

Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azabi muşterikun.

O halde sağıra sen mi işittireceksin? Veya köre ve apaçık sapkınlıkta olana doğru yolu gösterebilir misin?

اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

E fe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kane fi dalalin mubin.

Biz, seni bu dünyadan alıp götürsek bile, onlara hak ettikleri cezayı mutlaka vereceğiz.

فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ

Fe imma nezhebenne bike fe inna minhum muntekımun.

Veya onları uyardığımız azabı sana gösteririz. Elbette Bizim onlara gücümüz yeter.

اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ

Ev nuriyennekellezi vaadnahum fe inna aleyhim muktedirun.

Öyleyse sen, sana vahyedilene sarılmaya bak. Kuşkusuz sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Festemsik billezi uhıye ileyk, inneke ala sıratın mustekim.

Kuşkusuz o sana ve halkına bir öğüttür. Ondan sorulacaksınız.

وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ

Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik, ve sevfe tus'elun.

Senden önce kendilerine Resul gönderdiklerimize sor. Biz, Rahman'dan başka kulluk edilecek ilahlar kılmış mıyız?

وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟

Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun.

Ant olsun ki Biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun melelerine gönderdik: "Ben alemlerin Rabb'inin Resulüyüm." dedi.

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Ve lekad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve melaihi fe kale inni resulu rabbil alemin.

Fakat Musa onlara ayetlerimizle gelince, onlar hemen alay etmeye başladılar.

فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ

Fe lemma caehum bi ayatina izahum minha yadhakun.

Onlara gösterdiğimiz her ayet, bir öncekinden daha büyüktü. Ders alırlar diye onlara kimi sıkıntılar yaşattık.

وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ve ma nurihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahum bil azabi leallehum yerciun.

"Ey sihirbaz! Rabb'inin sana verdiği sözün hatırına bizim için dua et. Kuşkusuz biz doğru yola uyarız." dediler.

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ

Ve kalu ya eyyuhes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le muhtedun.

Fakat onları azaptan kurtarınca da hemen sözlerinden döndüler.

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ

Fe lemma keşefna an humul azabe iza hum yenkusun.

Firavun, halkına seslendi: "Ey halkım! Mısır'ın egemenliği ve ayaklarımın altından akıp giden şu nehirler benim değil mi? Görmüyor musunuz?"

وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ

Ve nada fir'avnu fi kavmihi kale ya kavmi e leyse li mulku mısra ve hazihil enharu tecri min tahti, e fe la tubsirun.

"Yoksa ben, ne istediğini bilmeyen şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?"

اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ

Em ene hayrun min hazellezi huve mehinun ve la yekadu yubin.

"Öyleyse ona takılmış altından bilezikler olmalı veya yanında kendisine eşlik eden melekler gelmeli değil miydi?"

فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ

Fe lev la ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinin.

Firavun halkını etkisi altına aldı. Bunun üzerine halkı ona itaat etti. Onlar fasık bir toplum oldular.

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ

Festehaffe kavmehu fe atauh, innehum kanu kavmen fasikin.

Böylece Bize asilik yaptılar. Biz de onları cezalandırdık. Topluca suda boğduk.

فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

Fe lemma asefunentekamna minhum fe agraknahum ecmain.

Böylece onları gelecek nesiller için ibret verici bir örnek kıldık.

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟

Fe cealnahum selefen ve meselen lil ahırin.

Meryem oğlu örnek olarak anlatılınca, halkın hemen yaygara yaptı;

وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ

Ve lemma duribebnu meryeme meselen iza kavmuke minhu yasıddun.

Ve: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa o mu?" dediler. Bu örneği, yalnızca sana muhalefet etmek için verdiler. Doğrusu onlar çok düşmanca davranan bir halktır.

وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ

Ve kalu e alihetuna hayrun em huve, ma darebuhu leke illa cedela, bel hum kavmun hasımun.

O kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları'na örnek kıldığımız bir kuldur.

اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ

İn huve illa abdun en'amna aleyhi ve cealnahu meselen li beni israil.

Eğer isteseydik sizi yeryüzünde birbirinizin ardı sıra gelen melekler yapardık.

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ

Ve lev neşau le cealna minkum melaiketen fil ardı yahlufun.

Kuşkusuz o, kesinlikle o Sa'at için bir bilgidir. Sakın ondan kuşku duymayın! Bana uyun. Bu, dosdoğru yoldur.

وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

Ve innehu le ilmun lis saati, fe la temterunne biha vettebiuni, haza sıratun mustekim.

Sakın şeytan sizi alıkoymasın. Kuşkusuz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

Ve la yasuddennekumuş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

Îsa, apaçık beyyinelerle geldiği zaman: "Ben size Hikmeti getirdim. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah için takvalı olun ve bana itaat edin." dedi.

وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ

Ve lemma cae isa bil beyyinati kale kad ci'tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba'dellezi tahtelifune fih, fettekullahe ve etiuni.

Allah, benim de sizin de Rabb'inizdir. Öyleyse O'na kulluk edin! Bu, dosdoğru yoldur.

اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

İnnellahe huve rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

Sonra gruplar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Artık acı veren günün azabından dolayı haksızlık yapanların vay haline!

فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ

Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine zalemu min azabi yevmin elim.

O Sa'at'ın, farkında değillerken, ansızın onlara gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun.

İzin Günü, muttakiler dışında, dostlar birbirlerine düşmandırlar.

اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟

El ehillau yevme izin ba'duhum li ba'din aduvvun illel muttekin.

"Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Siz üzülmeyeceksiniz."

يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ

Ya ibadi la havfun aleykumul yevme ve la entum tahzenun.

"Ayetlerimize iman edenler ve teslim olanlarsınız."

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ

Ellezine amenu bi ayatina ve kanu muslimin.

Cennete girin. Siz ve eşleriniz en iyi şekilde ağırlanacaksınız."

اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ

Udhulul cennete entum ve ezvacukum tuhberun .

Onların etraflarında altından tepsiler ve bardaklarla dolaşılır. Orada, canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.

يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ

Yutafu aleyhim bi sıhafin min zehebin ve ekvab, ve fiha ma teştehihil enfusu ve telezzul a'yun, ve entum fiha halidun.

İşte bu, yaptıklarınıza karşılık, mirasçı kılındığınız Cennet'tir

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ve tilkel cennetulleti uristumuha bi ma kuntum ta'melun.

Sizin için orada yiyeceğiniz pek çok meyve vardır.

لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ

Lekum fiha fakihetun kesiretun minha te'kulun.

Kuşkusuz mücrimler, Cehennem azabında sürekli kalacak olanlardır.

اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ

İnnel mucrimine fi azabi cehenneme halidun.

Onlardan azap hafifletilmez. Onlar, orada umutlarını kesmiş olanlardır.

لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ

La yufetteru anhum ve hum fihi mublisun.

Biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yaptılar.

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ

Ve ma zalemnahum ve lakin kanu humuz zalimin.

"Ey malik! Rabb'in bizim aleyhimize hüküm versin." diye seslenirler. "Siz böyle kalacaksınız." dedi.

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ

Ve nadev ya maliku li yakdi aleyna rabbuk, kale innekum makisun.

Ant olsun ki size hakkı getirdik. Ancak çoğunuz haktan hoşlanmadınız.

لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Lekad ci'nakum bil hakkı ve lakinne ekserekum lil hakkı karihun.

Yoksa onlar kesin karar mı verdiler? Biz de kesin kararlıyız!

اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ

Em ebremu emren fe inna mubrimun.

Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır! Onların yanlarında bulunan elçilerimiz her şeyi kaydediyorlar.

اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

Em yahsebune enna la nesmeu sırrehum ve necvahum, bela ve rusuluna ledeyhim yektubun.

De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona ilk ben kulluk ederdim."

قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ

Kul in kane lir rahmani veledun fe ena evvelul abidin.

Göklerin ve yerin Rabb'i; arşın Rabb'i onların niteledikleri şeylerden münezzehtir.

سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhane rabbis semavati vel ardı rabbil arşi amma yasıfun.

Artık onları kendi hallerine bırak! Uyarıldıkları güne kavuşuncaya değin boş şeylerle oyalanıp dursunlar.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ

Fe zerhum yahudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yu'adun.

Gökte de yerde de İlah olan O'dur. Ve O, En İyi Hüküm Veren'dir, Her Şeyi Bilen'dir.

وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ

Ve huvellezi fis semai ilahun ve fil ardı ilah, ve huvel hakimul alim.

Göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin mülkiyeti kendisinin olan Zat ne kutludur. O Sa'at'in bilgisi yalnızca O'nun yanındadır. O'na döndürüleceksiniz.

وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve tebarekellezi lehu mulkus semavati vel'ardı ve ma beynehuma, ve indehu ilmus saah, ve ileyhi turceun.

Onların, O'nun yanı sıra dua ettikleri kimseler şefaate güç yetiremezler. Bunu ancak gerçeğe tanıklık edenler kavrar.

وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve la yemlikullezine yed'une min dunihiş şefate illa men şehide bil hakkı ve hum ya'lemun.

Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, kesinlikle "Allah" diyeceklerdir. Buna rağmen nasıl başka ilahlara yöneliyorlar.

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ

Ve le in se'eltehum men halakahum le yekulunnallahu fe enna yu'fekun.

Nebi'nin sözü: "Ey Rabb'im! Bunlar, iman etmeyen bir halktır."

وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ

Ve kilihi ya rabbi inne haulai kavmun la yu'minun.

Onları kendi hallerine bırak: "Selam olsun." de. Yakında gerçeği görecekler.

فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

Fasfah anhum ve kul selam, fe sevfe ya'lemun.